İşsizliğin en önemli sorunlarından birinin, yeni çalışma alanları yaratmak, iş yeri sayısını artırmak ve istihdam yaratmak olduğu bir gerçek...
Ancak toplumumuzda başka bir gerçek daha var, iş beğenmemek...
Özellikle üniversiteden yeni mezun gençler, dört dörtlük bir iş ve de dolgun maaş bekliyor.
Öğrenimleri boyunca verdikleri büyük emek açısından bakarsanız böyle bir konfor hakları da...
Ama Türkiye'de işler böyle yürümüyor.
Hem ideal bir iş bulmak zor hem de iyi kazanç sağlayacak patron... Bunun üstüne, özel sektörde, "ezilmeden" yükselmek de
pek mümkün değil...
Yani, torpilin yoksa, kimse seni müdür koltuğuna oturtmuyor. Bir de iyi bir karizma, işinle ilgili bir tasarım ya da ön çalışman yoksa işin zor...
Zira sadece CV bile yetmiyor insana, iki değil üç yabancı dil bilsen bile...
Ancak yaratıcı olmanın, işi ayağınıza getirdiği de bir gerçek...
***
Bu yüzden, bazı kurumların, dernek ve vakıfların, insanları yaratıcılığa teşvik edici çalışmalarını önemserim her zaman...
İşte ileriye dönük bu çalışmalardan biri de, "İzmir'in Onurları Ödül Tasarım Yarışması"...
Ege Magazin Gazetecileri Derneği'nin bir yarışması olan bu etkinlik, aslında Ege'nin yaratıcı insanlarını ortaya çıkarmaya yönelik...
Duyduğumca oldukça ilgi görmüş yarışma... Sanatçılar, gençler, eserlerini göndermiş derneğin yol göstericisi "emgd.org" adresine... Bu aynı zamanda başvuru adresi de... Çünkü dernek yoğun ilgi üzerine 21 Eylül'e kadar uzatmış başvuru süresini...
EGMD Başkanı Mehmet Kurt, "Son başvuru tarihinden sonra dalında uzman sanatçılar devreye girecek, seçici kurulun değerlendirmelerinin ardından İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi'nde 16 Ekim Salı günü birincinin ödülü verilecek, sergilenmeye değer bulunan eserlerin yer aldığı serginin açılışı yapılacak" diyor.
Yaratıcı insanlar için bu önemli bir fırsat...
Gidin, kendinizi gösterin. Daha yapacak çok şey var çünkü...
***
İzmir'de son yıllarda adı en çok duyulan işadamıdır Lucien Arkas... Sadece iş alanında değil, sporda ve sanatta da...
Arkas'ın kendi adını taşıyan şirketi dünyaya açılan bir pencere... Yanında çalışan insanlar ise, yaratıcı, birikimli, yetenekli...
Bu da başarının anahtarı bence...
Ayrıca Arkas'ın voleybol takımı, adını Türkiye'de şampiyonluklara yazdırdı, dünyada ise saygın bir konumda...
Manşetimizde de gördüğünüz üzere, Lucien Arkas'ın Fransız Konsolosluğu'nun bir bölümünde açtığı sanat merkezi, dünyada ses getiren sergilere imza atıyor.
Sözün özü, Lucien Arkas, İzmir için yeni markalar yaratıyor, bu benzersiz şehrin sesini dünyaya duyuruyor.
Bu hem moral hem de özgüven kaynağı İzmir için...
***
Ege Magazin Gazetecileri Derneği de, gelenekselleşen "İzmir'in Onurları" ödülünün üçüncüsünü Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas'a veriyor.
Yarın akşam, Kaya İzmir Thermal & Convention Penelope Bahçesi'nde, saat 20.30'da yapılacak özel bir törenle...
Hatırlarsanız ilk ödül ünlü modacımız Zuhal Yorgancıoğlu'na verilmişti, ikincisi de işadamı Selçuk Yaşar'a...
Şimdi bir onur ödülü de Lucien Arkas'e verilecek. Bu aslında bu toplumun bir teşekkürüdür ve değeri parayla ölçülemez.
İş yeri açmanın, binlerce genci iş sahibi yapmanın, büyük düşünmenin, sporda sürekli başarıya alıştırmanın ve sanata dünya ölçüsü katmanın bir ödülü...
İzmir için yaşamanın bir armağanı...
Lucien Arkas bunu hak ediyor, çünkü bu şehirde kalpler ve yürekler bunu söylüyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Cisimleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi boyarım.
PABLO PICASSO
Hınzır bir gülüş!
Çocukluğumda, gazeteyi, "çocuk satıcılardan" almayı çok severdim. Onların "Yazıyor, yazıyor" diyerek, haberleri ballandıra ballandıra anlatması hoşuma giderdi ve de o satıcıların gazeteyi alıp da ücretini ödedikten sonra, yüzlerindeki hınzırca gülümsemeye bayılırdım. Çünkü onun yaptığı işten haz duymasını böyle fark ederdim.
Gazete satıcıları, benim için hayatın dile gelmesiydi, emeğin hayat bulması, kişisel kimliğin öne çıkmasıydı.
Çoğunu ismiyle bilirdik...
Saat Kulesi civarında, Karşıyaka iskelesi etrafında, gün boyu gazete satmaya çalışırlardı, yaptıkları işi de yürekten benimserdi hep biri... Haberleri ilk vermenin heyecanını da...
Hınzırca gülüş o nedenledir.
***
Ancak teknolojik gelişmeler, bilgisayar çağı bu emek ve bilgi savaşını "kiosk" denilen büfelere devrettiğinden beri, sesleri çıkmaz oldu.
O enerji, o hınzırca gülüş, o heyecan, o gazetesini sahiplenme bitti, gitti.
Birçok yerde artık bu tür gazete satıcısı kalmadı, büfeye gidip parayı bastırıyor, gazeteni alıyorsun.
Geçmişte onca rengi yaşayan biri olarak, bu durum çok donuk geliyor bana...
***
Ancak, bu çağın yaptırımlarına direnen bireysel savaşçılar da yok değil aramızda, sesleri azalsa da, sevdikleri yegane işi yapan, gazete satan...
Karşıyaka'dan her vapura binişimde görürürüm onu; dönüşünde de... Güleç yüzüyle, yıllarca verdiği mücadelenin en önemli göstergesi olan o "kısık sesiyle" gazete satmaya çabalar...
Yıllardır tanırım onu, o Karşıyakalı Şenol'dur... Herkes onu böyle tanır, böyle bilir. Kimbilir ne geçim zorluğu çekiyordur ama hissetmezsiniz...
O yine sevimli halini takınır, gazetesini satar, yüreğinize dokunur, hal hatır sorar, kısaca sabahın o "uykulu manyak" saatinde hayatı hissettirir sana, kendine getirir.
Şenol, geçmişten bugüne miras kalan gazete satıcılarının, o hınzır gülüşüdür. Dost sohbetidir, gazetenin dile gelmesidir.
İyi ki varsın Şenol, direnmeye devam.