Son yıllarda Atatürk üzerinde oynanan oyunlar, toplumun tatlı-sert tepkisiyle geri tepti. 10 Kasım günü, ülkemin dört bir yanında, özellikle bilinç düzeyinin yüksek olduğu kentlerle gerçekleştirilen yürüyüş ve etkinlikler, kimilerinin "Ergenekoncular işidir" yakıştırmalarına, bazılarının ise "ayaklanma kokuyor" tehdidine rağmen, Atatürk sevdalıların dik duruşuyla, sadece Türkiye'ye değil, dünyaya örnek oldu. Bu öyle bir çıkış oldu ki, İstanbul'da bulunan turistler bile, Dolmabahçe Sarayı'na gidip Atamızın son nefesini verdiği odayı ziyaret etti.
Çünkü Atatürk, dünya insanının sevip saydığı bir liderdir.
***
İzmir'de ise, Türkiye'deki diğer kentlere oranla farklı, görsel yönü güçlü, anlamı büyük bir etkinlik vardı, 2400 İzmirli, Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk portresi oluşturmak için bir araya geldi; özgürce, coşkuyla, saygıyla... Hiç şikayet etmeden saatlerce beklediler; ne bir taşkınlık oldu, ne de izdiham...
Çağdaş, bilinçli, bir İzmirli'nin olması gerektiği gibi, o özel anı birlikte paylaştılar, dünyaya yansıttılar.
İşte o an, televizyon ekrkanlarına ulaştığında, ortaya çıkan eser muhteşemdi.
Bu, Türk insanının Ata'sına duyduğu saygının bir eseridir. Unutulmaz, yadsınamaz, geleceğe akan bir sevgi, bir saygı...
Türk insanı, Atatürk'üne sahip çıkmış, korumuş ve kollamıştır. Önceki yıllardan daha etkin, daha tutkun, daha cesur bir çıkışla...
Bu açıdan bakınca organizasyonu üstlenen ve izdiham yaşanmasına izin vermeyen Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan'ı yürekten kutlamak gerek... İzmirliye, Ata'sını hissetmesi için en anlamlı yolu gösterdi; yaşattı, birleştirdi.
***
Şimdi bu tavrı kimileri, "aşırı korumacı" bulabilir, ki birkaç gündür gazete ve televizyonlarda, sosyal medyada bu konuda epey eyyacı türedi!
Birilerine yaranmak için, toplumsal değerlere dile uzatma hakkını kendinde gören bazı laf cambazları, "kışkırtmaya var"a kadar götürdü sözlerini...
Oysa ortada ne bir kışkırtma vardı ne de plan, program... Halk meydanlara, yüreğinin sesini dinlediği için indi, Atatürk'ü anmak, ona sevgisini sunmak için oradaydı.
Yürüdü, şiir okudu, slogan attı, şarkı söyledi, portresinin unsuru oldu.
Halk istediği için vardı, birileri dürtüklediği için değil...
Her şeyde bir kurgu aramanın alemi yok, çünkü Atatürk'ü yaşatmak için başka yollara da ihtiyaç yok.
Bu ülkenin kurucusudur o... Özgürlüğün, bağımsızlığın lideri... Türkiye Cumhuriyeti'nin mimarı...
Bu ülkeyi sevgiyle kurdu, sevgiyle emanet etti. Diğer liderlerden onu ayıran işte budur, onun için halkın onu bağrına basması için başka yollara da ihtiyaç yoktur.
***
İşin bir başka boyutu da, yürüyüşlerin, etkinliklerin liderliğini kadınların yapmasıydı. Yüzyıllarca toplumdan soyutlanan, adeta bir cinsel obje olarak, "çocuk doğurmaktan başka işe yaramayan varlık" diye tanımlanan, "saçı uzun aklı kısa" diye fikri bile sorulmayan kadınlara özgürlüğünü veren, onları kimlik savaşında yüreklendiren, seçme ve seçilme hakkı tanıyan Atatürk'e bir saygı, bir sevgi yürüyüşüydü bu...
Onların bu kararlı, yürekli hali, erkekleri de meydanlara çekti, eminim.
İzmir'de Atatürk portresini yapan binlerin arasında da en çok kadınlar vardı.
Türk kadını için nesilden nesile büyüyen bir bağlılık bu...
Sözün özü, kadınlar bir işe yüreğini koyuyorsa, birilerinin kendilerine çeki düzen vermesi gerek, özellikle holiganist köşe yazarlarına...
Çünkü bu mesaj çok net ve herkese...
Terkedilmiş ama hayat var!
Biliyorsunuz, ayda ya da iki ayda bir yakın dostlarım Engin Yavuz, Işık Teoman ve Aykut Fırat'la birlikte, sık sık Ege'yi, hatta kimi zaman aşıp Marmara'yı da gezip dolaşıyoruz. Bu dağ gezileri kimi zaman dağ başında kalmalı, çadırlı oluyor.
Yani doğanın bağrında yaşıyoruz iki koca gün...
Bu kez öyle olmadı günü birlik çıktık yola, güzergahımız ise Ödemiş ve çevresiydi. Çok özel bir geziydi, sohbahar yapraklarının ışıttığı doğayı çektik, değerlerimize dokunduk.
İşte bu değerlerden biri de Lübbey Köyü'ydü. Garip, ıssız, terkedilmiş ama geleceği olan bir köy...
İçine girince, yalnızlığının sesini duyunca, daha iyi anlıyor insan kıymetini bu özel köyün...
Bir süre önce satılacağı üzerine haberler çıktı köyün; turizm şirketlerine satılması gündemde... Köylü ise başında devletin olacağı, turizme kazandırılması yönünde görüş belirtiyor.
Korku, turizm şirketlerinin köyün değerlerine zarar ereceği inancı, ayrıcı dışlanma korkusu da yaşıyor köylü...
Beklenti ise köyün her kahrını çekmiş köylünün, devletin finansa edeceği turizm projesinde yer alması...
***
Osmanlı döneminde eşkıya yuvası olarak bilinen ve efelerin saklandıkları Lübbey köyü, zaman kaybedilmeden ve daha fazla bina kayıpları yaşanmadan hızla ele alınmalı.
Köyün hem yaşamsal hem de tarihsel değeri var.
Yukarıdan baktığınızda bir kartal yuvasını andıran köy, bölgenin turizmine çok şey katar, katabilir.
Çok doğru bir projeyle, Lübbey, İzmir'in taraçası olabilir. Bundan hem devlet hem de yakın bir köye taşınmak zorunda kalan Lübbey köylüleri yararlanabilir.
Çünkü köy her yönden bunu hak ediyor, hissetmek için gidip görmek gerek...
GÜNÜN SÖZÜ
Birisine karşılık veremeyeceği bir iyilik yapmadıysan, mükemmel bir gün nedir bilmiyorsun demektir.
Ruth SMELTZER