Sanat galerisi gibi alışveriş merkezi
Çocukluğumdan hatırlıyorum çok yoğun yaşanırdı burası... Şimdiki tenha görünümünün aksine, en stresli, en hareketli yoldu. Her iki tarafı da işyerleriyle çevriliydi.
Sonra artan araç trafiğine yetmedi bu yol, deniz doldurulup liman yolu açıldı, bölge rahatladı ama gözden düştü.
Oto tamircileri, depolar ve galeriler sardı çevresini... Uzun bir süre bu şekilde yaşandı ama bakıyorum da yeni anlayışların da merkezi haline gelmiş bu cadde...
İşte bu sevindirici.
***
Örneğin "Decozone" bu değişimin öncülerinden... Daha dört ay önce açılmış, çok yeni...
Liman yolundan işe her gelişimde, bir süredir gözüme takılan "Decozone" binası merakımı dürtüklüyordu. Neydi acaba burası, eskiden Vosmer'in bulunduğu, araç satışı ve tamirinin yapıldığı bu koca binada şimdi ne yapılıyordu?
Bu marka, bir mağazalar zinciri mi, yeni bir market mi, ne?
Öğrenmek için gidip görmek lazım... Yaşanmadan bilinmiyor çünkü. Ben de öyle yaptım, yakın bir arkadaşımla birlikte, birkaç gün önce bir dost sohbetinde tanıştığım ve "Decozonde"dan söz ederken kulak kabarttığım LDR Perde'nin Bursalı sahibi Hasan Gürses'i ziyaretimizde...
O da bu alaşveriş anlayışından etkilenip işyerini Bursa'dan İzmir'e de taşımış...
Şaşırdığımı ve dona kaldığımı öncelikle itiraf etmeliyim.
Çünkü "Decozone" bir marketler zinciri ya da sıradan bir satış mağazası değildi; birkaç firmanın farklı ürünlerinin tanıtıldığı, projelerinin çizildiği, halıcının, mobilyacının, perdecinin, seramikçinin, fayansçının, ankastre fırıncının, banyo-mutfak gereçlerinin bir arada sergilendiği, en son modellerinin tanıtıldığı bir fuar gibiydi ilk izlenimim...
Hem de sanat sergisi gibi düzenlenmiş bir fuar...
Burası, satış yapmaktan ziyade, her evin özelliğine göre projeleri çizilen ve planlanan bir dekorasyon merkezi...
Her evin ihtiyacını A'dan Z'ye karşılayacak koca bir mekan...
En güzel tarafı da, her esnafın bir diğerine yardımcı olması... Kıskançlık, fesatlık ve acımasız rekabetin yerine paylaşımcılığın esas alınması...
***
İşin en güzel tarafı da bir sanat estetiğinde düzenlenen firma satış yerlerine bir de sanat galerisi planlanması...
Gittiğim gün bir bankanın "Hisseli harikalar" sergisi vardı, bankanın özel müşterilerinin anıları, özel eşyaları, tabloları, heykelleri sergileniyordu.
Çok hoşuma gitti, hem de insanı sıkmayan, bunaltmayan dekoratif rahatlığıyla...
Hele bir de ayağımın altında, özel bir cam karesinin içinde sıralanmış eserleri görünce, "yok daha neler, harika düşünmüşsünüz" demeden kendimi alamadım.
Eserlere yukarıdan bakmanın ayrıcalığını yaşadım.
Bir yerde rahat, huzurlu satış ofisleri bir yanda sanatla bezenmiş bir sergi salonu...
Benden duymuş olun, önümüzdeki ay da Abidin Dino resim sergisi varmış burada...
Ne sizi çekiştiren var, ne de rahatsız eden... Birbirinden özel ürünleri görüyor, düşünüyor, fikir üretiyor, paylaşıyorsunuz.
Yorulmadan, strese girmeden, insanca...
***
Buranın yaratıcısı İzmirli bir endüstri mühendisi Şener Bağyurt... Güleç yüzlü, dinamik bir insan... "Paylaşmaya gönüllü işadamlarının bir merkezi burası" diyor ve başlıyor Decozone'u anlatmaya: "Ortak satış yapılıyor burada... Proje bilgilerimizi paylaşıyoruz, müşterilerimizi paylaşıyoruz. Paylaşma kültürü olanların yarattığı bir mekan burası... Onun için desteklenmesi gereken farklı bir konsepti var. Diğer alışveriş merkezleri gibi müşterisine pisuvarın üzerinde mal satmaya çalışan elemanların yaşadığı yer değil burası... Bir kulüp havasında düşünüyoruz burayı... Gelsinler insanlar, sohbet etsinler, alışveriş etsinler... Pazarlama kokan alışveriş merkezlerine giden insanlar tedirginlik yaşıyor, kazıklanır mıyım, istismar edilir miyim diye; burada her şey farklı... Birşeyler satarken, insanlara en doğru şeyleri verelim istiyoruz. Dekorasyonun böyle tek çatı altında toplanmış bir sistemi yok. Türkiye'de tek örnek burada, o da İzmir'de... İstanbul'da bir iki örnek var ama orada acımasız rekabet söz konusu... Burada firmalar arasında rekabet yok. Müşteri istediği gibi seçiyor ürününü, yanıltmıyoruz onları... Bir evin her ihtiyacı var burada... Ucuz ürün de var, pahallısı da."
***
Ben kısa bir süre "Decozone"da farklı bir dünyaya yolculuk yaptım; sanatla iç içe olan, hayata çağdaş bir bakış var burada...
Merak ettim, gittim, gördüm, bölgenin gelişmesi adına umutlandım.
Çok iyi düşünülmüş, ideal, paylaşımcı, huzurlu bir satış bölgesi Decozone... İzmir'e yakışan bir satış sistemi... Kişilere özel bir alışveriş dünyası...
Umarım desteklenir ve örnekleri çoğalır.
Ver elini "Yüreğim" gidiyoruz; hep bilindik mi olacak sandın attığımız yollarda sonumuz... İzle beni "Hayallerim" gidiyoruz; umudunu kırma, sanma ki ömür boyu hep böyle kırılıyoruz. "Hislerim" sen en önden yürü, bu kez gittiğimiz yolu bilmiyoruz! "Kalemim" sensiz olmaz biliyorsun. Az neşelen, her şeyi baştan yazıyoruz. Özlem Erol'e sevgilerimle |
Eleştiriden kaçınmak istiyorsan, hiçbir şey yapma, hiçbir şey söyleme, hiçbir şey olma!..
Edward Hubbard
Neydik, n'olduk...
Hayata bakışımız ve verdiğimiz mücadele sürekli değişiyor; geçen yüzyıl kapitalizm, sosyalizm savaşıyla geçti. Soğuk savaşlar, bu iki hayata bakışın odak noktaları oldu. Sağ-sol kavgaları bu iki uç noktayı sürekli besledi.
Kapital sistem bireysel özgürlüğü ve fırsat eşitliğini savunurken, sosyalizm öncelikle insan eşitliği üzerinde durdu. Her ikisi de yaşam biçimlerini halka dayattı benimsendikleri ülkelerde... Her anlayış kendi omurgasını oluşturdu. Bu yüzden ekonomik ve sosyal yaşam çalkantılı geçti.
Günümüzde ise geçen yüzyıl sosyalizmi ekarte eden kapital sistemin çöküşe geçtiğini görüyor, hissediyoruz.
Para için, yaşadıkları yerleri bırakan, büyük kentlere göç edip yalnızlaşan insan yığınları giderek artıyor.
***
Bu da aslında bir sistemin çöküşü, yeni bir dünya düzeninin kurulduğunu işaretidir. Çocuklara artık anne ve babaların değil, bilgisayarın, internetin, oyunların hükmettiği yönettiği bir dünya...
Sofrada birlikte yemek yemek, aile arasında sohbetlere katılmak yerine, sanal alemin büyüsüne kapılan çocuklar kuracak artık geleceği...
Bunun sonrasını kestirmek güç, çünkü onları gibi düşünmüyor bizim nesil...
Bizler "Buruk Acı"yla büyüyen, "Şimdi Uzaklardasın"la hasret çeken, "Melankoli"yle sevdalanan, "Senede Bir Gün"le beklentilerimizi sınırlandıran, "Bir Teselli Ver"de hüzünlenen çocuklardık.
Telden imal ettiğimiz çemberi çeviren, meşe oynayan, 'birdirbir'le neşelenen, 'saklambaç'ta kurnazlığımızda övünen gençlerdik.
Aşkımızı itiraf etmekte güçlük çeken, belden aşağı her muhabbette yüzümüz kızaran, utangaç, saygılı bir nesildik.
Bugün bunların hangisi var, izini sürebilir misiniz?
***
Şimdi her şey oyun, her şey internet... Biz ve bizden önceki nesiller, kimi zaman ortak bir noktada buluşma imkanı yaratırken, bizler, çocuklarımızla aynı fikir birliğini kuramıyoruz.
Ve süreç gittikçe derinleşiyor.
Ekonomik sıkıntı çekmemiş, bakkala "Sanayağ" için yalvarmamış, darbelerle özgürlükleri kısıtlanmamış, çalışma hayatının güçlüklerini bilmeyen, üniversiteden mezun olur olmaz, müdür koltuğuna oturup okkalı bir maaş bekleyen çocukların evebeynleriyiz biz...
Onları bizler mi bu hale getirdik yoksa yeni dünya düzeni mi?
Gelecekte işte bu "yüzleşme" yaşanacak. Umarım, şiddetli olmaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.