Hürol Dağdelen

Genetik araştırmalarda İzmir öncü rolü üstleniyor

İzmir, adını dunyaya duyuracak sessiz bir devrime hazırlanıyor. Ve bunun şifresi de genetik...
Biliyorsunuz sağlıkta, genetik araştırmalar, başta ABD olmak üzere, sağlık alanında lider olan pek çok ülkede söz konusu... Ve de müthiş bir ilerleme var bu alanda...
Çünkü genetik, her derde deva bir şifreyi veriyor insanoğluna...
İzmir de 2023'e kadar, önce bölgesinde sonra da dünyada söz sahibi olmanın adımlarını atıyor genetik araştırmalarda...
Her şey hazır, yakında faaliyete geçecek güçlü bir ekiple... İşin başında da ülkemizin bu alanda dünyaca ünlü uzmanı Prof. Dr. Mehmet Öztürk var.
Bu özel ve güzel gelişmenin mimarı da Dokuz Eylül Üniversitesi... "Teknoparklar"la İzmir'in kaderini değiştirmeye hazırlanan ve kente "sağlık başkenti" ünvanını kazandıracak yatırımları yapan üniversite yönetimi, Tıp Fakültesi'nin hemen yakınında kurulan, alanında Türkiye'nin ilk ve tek sağlık üssü "Biyotıp ve Genom Enstitüsü" ile ülkemizde bir sağlık devrimine imza atacak.
300 araştımacı da bu enstitüde görev yapacak.
***
Peki genetik nedir ve ne işi yarar?
İşte bunun cevabını, bu alanda ülkemizin gururu olan, enstitünün kuruluş aşamasının her safhasında yer alan Prof. Dr. Mehmet Öztürk şöyle anlatıyor:
Canlı olan her organizmanın kökünde genetik var. Genetik her canlının ortak dilidir. Temel taşı aynı, DNA dizilişi aynı, harfler aynı sadece yazılanlar farklı ... Bitki ise bitki, hayvansa hayvan, insansa insana göre... Bu büyük bir zenginlik aslında. İnsanda 3 milyar harf kullanıyor. Aşağı yukarı hepimizde yüzde 99,99 aynı... Çok büyük bir ansiklopedi, orada ufak tefek değişiklikler var. Her bin harfte örneğin, bir değişiklik oluyor, bu da bizi ayıran özellikler... Bunların önemli bir kısmı da tesadüfen olan şeyler... Bugün insanın sağlam ya da hasta olması genetik yazının nasıl yazıldığına bağlı... Onun için biz birbirimizden farklıyız. Bir filmin senaryosu gibi bir şey genetik...
***
Prof. Dr. Mehmet Öztürk'le sohbetimiz, ilginç ve coşkulu sürüyor. Kendisi çok sıcakkanlı ve esprili bir insan... Genetik üzerine verdiği örnekler ve yapılan çalışmalar büyüleyici... Her anlatım beni şaşırtıcı nitelikte... Ve çoğumuzun bundan haberi yok. Bugüne kadar genetik ardaştırmalara ne kadar harcandığını ve nereye gelindiğini bakın nasıl özetliyor:
Genetik harflerin okunması çok uzun sürdü ve 2000 yılında tamamlandı. Bu uğurda 12 milyar dolar harcandı. Oysa bugün bunu okuyabilmek 1000 doların altına düştü. Çok yakın bir gelecekte bir gömlek parasına, harfleriniz okunacaktır. Bu tabii insanlığa yepyeni bir çağ açtı. İnsan dahil yaşayan her canlının alfabesi biliniyor artık. Bu da tıbbı yepyeni bir noktaya getirdi. Şimdi genetik bilgiyi kullanarak, insanoğluna en uygun tedavi imkanı ortaya konacak. Genetik şifreler kullanılarak, aşağı yukarı kaderiniz, uzun ya da kısa bir öjmür süreceğiniz bilinebilir. Örneğin bir insan, neye yetenekliyse, genetik şifrelerden belirlenebilecek. Genetik bilgiler kodlanacak. Ancak her şeyin bir sınırı var, çünkü genetik araştırmalar bıçak sırtı bir şey. Müdahale etmek mümkün ancak o zaman bilimden çıkarız. bu etik kurallar çerçevesinde olmalı... İnsan hayatını etkileyecek durumda müdahale etmek mümkün, aynı zamanda kanser hücrelerine de... Sadece beyine müdahale etmek etik olarak imkansız.
***
Genetik araştırmaların esrarengiz bir boyutu var. Biliyorsunuz, Hollwood'un da gıdası... Bakın birçok bilimkurgu filmin ana teması genetiği değiştirme üzerine kurulu...
Sohbet öyle bir yere geldi ki, Prof. Öztürk, başka bir çalışmanın ipuçlarını da veriyor ve bunu da şöyle anlatıyor:
Son yıllarda benim açımdan çok önemli olan başka bir teknoloji daha gelişti, hücedeleri yeniden programlama... Saç hücresi, lens hücresi gibi... Biz yaşlandıkça ya da hastalık neticesinde bazı organlar yapranıyor. Bunun yeniden ortaya çıkabilmesi için, deriden bir hücede alıp labaratuvar koşullarında yeniden programlamak mümkün olacak. Birçok ülkede bu teknoloji geliştirildi. Biz de bunları gerçekleştireceğiz.
***
Ve son olarak Prof. Dr. Mehmet Öztürk, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyotıp ve Genom Enstitüsü'nde neler yapılacağını da şöyle özetliyor:
Kompleksi kurduğumuz yer AR-GE olarak tanınıyor ama enstitü olacak. İsrail dışında bu büyüklükte başka bir merkez yok. Asıl görevim buranın uluslararası düzeyde bir araştırma merkezi olması için çalışmak. Enstitü için iş görüşmelerine başladık. Enstitünün insan kaynağını Amerika, Avrupa ve Uzak Doğu'da bulunan ve çok iyi yerlerde olan Türkler teşkil ediyor. Buraya önümüzdeki 3 yıl içinde 30-40 arasında dünya çapında hücre tedavisi, genetik, kanser, beyin ve bulaşıcı hastalıkları alanında çok iyi işler başarmış uzman kişiler gelecek.
***
Bu gelişmeler bir hayaldi İzmir için ancak kararlı ve cesur adımlar sayesinde gerçek oluyor.
İşin özü, büyük düşünmek...
Dokuz Eylül Üniversitesi yönetimi, başta Prof. Dr. Mehmet Füzün'ün liderliğinde, İzmir'i geleceğe taşıyacak projeler hazırlıyor ve kısa sürede hayata geçiriyor.
Bu şansı, iyi değerlendirmek toplumun görevi. Çok kez elden kaçtı ancak bu kez, olacak.
GÜNÜN SÖZÜ
Kardeş, dost olmayabilir ama dost, her zaman kardeştir.
Benjamin Franklin
Artık diziler, geren değil umut veren olmalı

Beyin olarak insanoğlunun en yorgun dönemini yaşıyoruz. Çünkü hem çalışma hayatı hem de iletişim araçları bombardımanı nedeniyle, kafamız zonkluyor artık...
Meşgul ve müşkülüz.
Ne kahkaha ne de hüzün bu derde artık bir deva olamıyor. İnsan istiyor ki, bu kadar yoğnluk arasında, stres yaşamış bir beyinle televizyon karşısına oturduğunuzda, sizi rahatlatan görüntüler, gerginliğinizi azaltan diyaloglar, güler yüzlü insanlar görmek istiyor.
Elbette bu, çoğu zaman mümkün değil ama gönül bunu istiyor.
Çünkü yorgun, çünkü gergin.
***
Örneğin diziler, çoğu fazla abartılı ve gürültülü... İlgi çekici olur diye, stresli bir içeriği var hemen hepsinin...
Birçoğu dinlendirmekten uzak, aksine daha çok geriyor; Muhteşem Yüzyıl bile...
İşte bu yüzden insan, televizyondan yavaş yavaş uzaklaşıyor, bilgisayardan medet umuyor, akıllı telefonlara gömülüyor.
Artık twitter'den, facebook'tan yazışmak, dizi izlemekten daha heyecanlı ve daha dinlendirici...
Böyle olunca tv izleyicisi azalıyor.
***
Ancak, insanı dinlendiren, gevşeten, rahatlatan diziler de var ekranda; örneğin "Aramızda Kalsın"...
Bir Uğur Yücel klasiği olan dizi, gerek senaryosu gerekse pozitif kurgusuyla izleyiciyi sıkmıyor, germiyor.
Oyuncuların yüzlerinde bile umut var bu dizinin... İnsan, bittiğine bile inanmak istemiyor.
Çünkü dizi, insanın başını alıp gidiyor; tıpkı "Süper Baba" gibi, tıpkı "İkinci Bahar" gibi.
Mücadeleci ama umutlu... İşin özü de bu.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.