Yaşadığımız şehri, sokaklarını, evlerini, birbirinden farklı mekanlarını sadece gezip görerek hissetmek olmaz. Çünkü hepsi birer yaşanmışlıklar ürünü...İnsan elinin değdiği her güzellikle bu 'yaşanmışlığa' dokunuş var aslında... Bugün, dünden çok az şeylerin kaldığı kentlerde yaşıyoruz.
Sokakların, evlerin dili olsa, anlatacakları o kadar çok şey var ki...
Oysa onların dilinden anlayan bazı şeyler olmalı ki, kentlerin tarihsel gelişiminden feyz alalım, kültürüne sahip çıkalım...
Ancak onları tanıtacak, derdinden anlayacak çok az yayın var.
Bu iş sadece kitaplarla bitmez, popüler desteğe de ihtiyaç var çünkü...
HARİKA BİR DERGİ
İşte bu görevi layıkıyla yapan bir yayın grubu var İzmir'de...
Dahası bir kamu çalışması...
KNK, üç ayda bir çıkan dergi...
İzmir'i, dahası en eski yerleşim yerlerinden olan Konak'ı anlatıyor, her detayıyla...
Günümüzden, tarihten, gelecekten örnekler vererek...
Tanınmış isimler, yazarlar, gazeteciler, bilim adamları, dahası İzmirliler, geçmişle gelecek arasında köprü oluyor.
Başında deneyimli, özverili bir gazeteci var Işık Teoman... Işık arkadaşımız derginin her şeyi...
İlk yayınlandığı günden bugüne, yayın politikasından hiç ödün vermeden kentin sesi olmayı sürdürüyor.
Yıllardır çizgisini hiç bozmadı, dergiyi aynı kalitede ayakta tuttu.
Konak Belediyesi'nin bir yayın organı olan KNK, halka da ücretsiz dağıtılıyor.
KNK, geçtiğimiz günlerde hem İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nden iki ödül hem de Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'nden kente katkı ödülü aldı.
Bu üç ödül çok önemliydi, kente emek verenler, ışık tutanlar için...
KNK, İzmir'in vazgeçilmezi oldu, emek verenler sağolsun.
SEVGİYLE YAKLAŞMAK
Hayatı günü birlik yaşamak, hatta bu uğurda insanları kırıp dökmek gibi, bir anlayış hakim olmaya başladı çevremizde...
Ne büyük bir yanılgı... Hayat, sevgiyle örülmüştür oysa...
Tatlı bir gülüş, paylaşımcı bir yaklaşım, karşımızdaki anlamak, pek çok sorunun çözümüdür aslında...
Dervişe bir gün sormuşlar:
- Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?
'Size farkı gösteriyim' deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi sofrada yerlerini almışlar.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Derviş şöyle bir şart koymuş:
- Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.
Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler. Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler.
En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar.
Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş.Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar.
Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara:
- İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır.