Bu yazıyı geçen haftaki yazının bir devamı olarak okuyabilirsiniz. Veya bağımsız olarak sadece bu maç özelinde de kabul edebilirsiniz. Neticede söyleyeceklerimiz hep aynı kapıya çıkıyor. Bir takım, bazen formsuzluktan, bazen hava ve saha şartlarından, bazen rakipten, bazen teknik problemlerden, bazen de hedefsizlikten kötü gözükebilir ki normaldir. Ancak G.Saray'da yaşanan böylesi bir durum değil. Sanki takım komple futbolu unutmuş gibi. Pasın şiddetinden tutun da şutun yönüne kadar, adam markajından tutun da savunmadan çıkış anına kadar her an problemli. Daha önceki Selçuk'u, Podolski'yi, Semih'i, Denayer'i hatta ve hatta Muslera'yı bilmesek "Bir maçlığına böyle şeyler olur" denilebilir ama o maçları alt alta topladığınızda ortaya koca bir sezon çıkıyor. Maçın 25. dakikasındaki rakamlar şöyle diyor: "Topla en çok oynanan bölge orta saha. Oran da yüzde 68." G.Saray'ın haftalardır sıkışıp kaldığı alan tam da orası zaten. Topu alan kendi etrafında dönüp geriye ve yana pas atıyor. Hatta çoğunlukla bunu orta sahaya varmadan yapıyor. TV'deki bazı dizileri birkaç hafta izlemeseniz konuyu yine şıp diye anlıyoruz ya hani G.Saray'ın ki de o hesap. Tamam kimse şu saatten sonra bir mucize beklemiyor ama en azından geçmişteki basit hataları tekrarlamamalarını filan bekliyorsunuz. Olmuyor. Tekrarlanıyor. Tüm bu anlaşılmaz meselelerin arasında bazı hamleleri ise hiç anlamıyorsunuz. Misal dünkü maçta Orhan Atik'in sadece Chedjou'yu oyuna alarak ne yapmaya çalıştığını çözemiyorsunuz. Tüm hesaplar şaşmışken kulübedeki tek forvet olan 18 yaşındaki Volkan Pala'yı kazanma veya maç tecrübesi kazandırma adına bir girişim bile olumlu olarak gözükebilecekken bunu da göremiyorsunuz. Hal böyleyken dünkü maçla kıyasladığınızda Survivor'daki ödül oyunları bile daha heyecanlı geliyor. Peki o halde soru şu: "Bir ada konseyi yapılsa ve taraftarlardan gitmelerini istedikleri isimler yazmaları istense sizce en çok hangi isimler çıkar?"