G.Saray öyle bir ilk yarı oynadı ki, derbi sonrası dönüşlerle alakası olmayan, kafa karıştıran, izleyene bildiğini bile unutturan bir 45 dakikaydı.
Sanırsınız lig bitmiş her şey formaliteye dönmüş. Çabalayan yok, kovalayan yok, hepsinde öte ortada bir plan da yok.
Ve Mariano'nun sakatlanışı ile "Her şey buraya kadar" diyen bir takım görüntüsü.
Haa unuttum aslında Akhisar'ın attığı ilk golde pozisyon da yok. Değişmeyen tek şey yan toptan yenen gol. Maicon "Gelenek bozulmasın" diyerek "Bu kez ben atayım" dedi herhalde ve Muslera'nın yanından topu filelere gönderdi. Kimse kimseyi kandırmasın. Bunun adı şanssızlık filan değil, konsantrasyon eksikliği.
Komedi bununla da sınırlı değil. "Belki gol takımı kendine getirir" diyoruz ama nerdeeee... Üstüne bir de Akhisar 10 kişi kalsa da hemen peşi sıra akıllara ziyan bir gol daha. Olcan öyle bir gol attı ki belki de şu haftaya kadar ki en güzel gollerden biri. Biraz daha süre olsa üçüncü gelecek.
Çünkü takım kafaca dağılmış.
BİRDEN DEĞİŞTİ
15 dakikalık ara sonrası ise her şey değişiyor. Tudor soyunma odasında Thomas Edison'un o sözünü mü hatırlattı bilinmez. Söz şöyle: "Bazı yenilgilerin nedeni, insanların işi yarıda bıraktıklarında, başarıya ne kadar yakın olduklarını bilememelerinden kaynaklanır." Öyle ya takım sadece zirveden inmiş. Oyunu bırakıp, köşeye çekilmek kadar anlamsız ne olabilir ki. İkinci yarıya G.Saray öyle bir başlangıç yapıyor ki arada "Gece ve Gündüz" kadar fark var. İki atak, iki gol. Risk alan, oyunu önde kuran, kaleyi gördü mü mesafe tanımaksızın vuran bir oyuncu topluluğu. 2-2 bulunmuş, 3 için zemin aranıyor. Fakat bu kez de kırmızı Gomis'e çıkıyor. Tam "Yeni bir panik havası" diye düşünürken Belhanda imdada yetişip son yılların en ilginç geri dönüşlerinden birine imza atıyor. Sonrası mı? 10'a 10 kalan iki takım da pozisyon buldu ancak skorboarda adını Feghouli yazdı. Bu skor Tudor'u bir süre daha oyunda tutar da gelecek adına vaziyeti hala sancılı.