Bu finalde şansı yüksek rakibi var mıydı ? Olabilecekler teker teker elendi. Aslında bir Djokoviç veya Nadal ile bir final izlemek isterdim. Ama tarih böylesini istemiş, biz de oyunu çok zevk almadan seyretsek de, olay muhteşemdi. Çeyrek finallerden itibaren Roger'nin rakibi olabilecek beyazlara bürünmüş dev adamlar vardı. Hepsi genç, hepsi çok uzun boylu, hepsi çok iyi "forehand" vuran ve sert servis atan oyunculardı. Federer adeta küçük ve cılız kalmıştı yanlarında... Tabii oyun başlayıncaya kadar. Önce Raonic'i, ardından Berdych'i ezdi geçti... Diğer taraftan ise Murray, Muller, Querrey'in arasından İstanbul Cup şampiyonu dünya 7 numarası Cilic geldi finale. Netice malum: Federer, inanarak, güvenerek ve her türlü tekniğini sergileyip Wimbledon'u hiç set vermeden 8. defa kazanmayı bildi, Sampras'ın 7 şampiyonluk rekoruna son verdi ve "Grand Slam" şampiyonluğu sayısını da 19'a çıkarıp inanılmaz bir rekora imza attı.
WİMBLEDON BİR BAŞKADIR
Wimbledon'ın dünyadaki en önemli tenis mabedi olması dolayısıyle önemi diğer "Grand Slam"'erden farklı.. Seven var, sevmeyen var, günümüzün şartlarına göre yeniden düzenlensin diyen de, katiyen el sürülmesin diyen de var. Federer'in ayakkabısının tabanındaki kırmızı renkten ceza yediğini, değiştirmek durumunda kaldığını hatırlarsınız her halde. Bu sene de bir çok detaylar ortaya atıldı...Geleneklerine bu kadar sahip çıkmaları açıkçası beni mutlu ediyor. Keşke bizler de kural ve geleneklerimize bu kadar sahip çıkabilsek...
TUNA, BAŞAK VE ÇAĞLA'YA ALKIŞLAR
İsveç'in Bastad şehrindeki ATP Challenger Turnuvasında milli tenisçimiz Tuna Altuna, Çek partneri Vaclav Safranek ile çiftler şampiyonu oldu. Bu seviyede bir turnuvada şampiyon olan ilk Türk oyuncu olarak da tenis tarihindeki yerini aldı. Başak Eraydın elemelerden katıldığı İsviçre - Gstaad WTA toprak kort turnuvasında ana tabloya çıkma başarısını gösterdi.
Bükreş'teki WTA turnuvasında ana tabloda Çağla Büyükakçay, Sloven Polona Hercog'u 4-6, 6-3, 7-6 yenerek ikinci tura yükseldi.
MUGURUZA GERÇEĞİ
İspanyol Muguruza, önce Roland Garros'u, şimdi de Wimbledon'u kazanarak ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu ve bazı yorumcuların aksine istikrarlı bir şekilde emin adımlarla gelişip palazlandığını ispatladı. Ayrıca zarafeti ve güler yüzü ile Wimbledon'a çok yakıştı.
Bu arada Venus'ü de atlamayalım.
37 yaşında geldi ve finalde ilk sette müthiş mücadele ile 5-4 öndeyken kaçırdığı iki set puanından sonra çöktü maalesef. Eğer o puanlardan birini almış olsaydı acaba maçı yine de kaybeder miydi acaba diye düşünüyorum.