Emanet ayakkabı ile yürümeye çalışmak
Aile demek, güven demek. Yuva demek. Dünyaya baktığımız ilk pencere aile. İlk kelimelerimizi öğrendiğimiz, onları nasıl cümle haline getireceğimizi kavradığımız yer.
O cümlelerle oluşturduğumuz düşünce dünyamızın temellerinin atıldığı kurum..Tüm hayatımızı yönlendirecek, dünyaya bakışımızı belirleyecek temellerin oluşturulduğu yani.
Her ailenin kendine ait bir kimliği var. Bireylerinin de ortak dilinin olması da bu yüzden değil mi? Bizleri besleyen de o kimlik işte. İlk saygıyı ve sevgiyi ailede görür yine orada gösteririz. Her halimizle sevildiğimiz, kendimiz olabildiğimiz yer aile... Şartsız sevdiğimiz bir de. Kendimiz olmayı öğrendiğimiz.
Özümüze uygun yaşadığımız...
Kendimiz olurken, diğerleri ile de bütünleştiğimiz. Kendimiz olmayı bencillikle karıştırmadığımız.
Hakkımızı koruduğumuz, diğer bireylerin hakkını savunduğumuz, ilk adalet duygusunu yaşadığımız, hatta hak aramakla terbiyesizlik arasındaki farkı öğrendiğimiz..
Atalarımızın mirasını tanıdığımız o mirasta aslımızı bulduğumuz.
Bu miras bazen annemizin yaptığı tarhanada, bazen babamızın anlattığı çocukluk anılarında, bazen de anneannemizin evindeki aile yemeklerinde çıkar karşımıza ve hamurumuzu çocukluğumuzdan itibaren yoğurur. Yoğurulurken öğreniriz kültürel zenginliğimizi.
Kendinden uzaklaşmamış anne baba gururla bu mirası korur ve aktarırken, aslında çocuklarının da köklerini sağlamlaştırarak daha sağlam ayakta kalmalarını sağlamakta.
Kendini inkar etmeyen , köklerine sahip çıkan bireyler en özgüvenli ve sağlam duruşlu olanlar olmayacak mı bu hayatta? Temelsiz binalar nasıl çökmeye mahkumsa, köksüz bireylerin de sağlam kalabilmesini beklemek o kadar imkansız.
Kendi kültüründen uzaklaşan, başka hayatları yaşamaya mahkum oluyor zaten.
Kendine yabancı, özüne uymayan, doğasına uzak hayatları... Her yere ve kendine yabancı kalıyor yani. Kırılgan, dayanıksız, temelsiz yaşamlarda savruluyor.
Sağlam duruş, kararlılığı ve istikrarı hayatımıza kazandıracak.
O da amaçlarımız doğrultusunda çalışabilmeyi. Amaçları ise; kendisi, vatanı , diğer insanlar ve dünya için en doğru şekilde belirleyebilmeyi. Zarar vermek bir yana, en hayırlılardan olabilmek için çalışmayı.
Öyleyse aidiyet duygusu ailede başlayıp okulda devam etmeli... Bu da özünü, değerlerini tanıyan ve gurur duyan bireylerle mümkün olacaktır.
Yani, başkalarının kostümleri ile kendimizi ifade edebilmemizin mümkün olmayacağı aşikar.
Hep söylenir öğretimden daha önemlisi eğitimdir. Hayatı ve toplumu şekillendirir çünkü eğitim. Ailede başlayan eğitimin eksikliğinin bedelini önce birey, sonra aile ve en sonunda içinde yaşadığı toplum öder. Eksikliği pahalıdır yani.
Ailenin eğitimi de bu yüzden çok önemli. Ailenin bilinçlenmesi, dışarıdan gelebilecek tüm olumsuzlukları engellemede büyük rol oynayacak.
Kendi ayakkabılarımızla rahatça koşmak varken, başkalarının ayakkabıları ile yürümeye çalışmayalım artık...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.