Uyum haftası programı kapsamında ana sınıfları ve birinci sınıflar, bir dersliğine de olsa okullarına kavuştular. Evlerde heyecanla hazırlıklar yapıldı. Bu sene maske ve dezenfektanlar, defter ile kalemden önce kondu çantalara...
Anne tembihlerine sosyal mesafe eklendi... Heyecan biraz buruk da olsa, aynı heyecandı. Anne babalar bu sene sınıflara giremediler.
Kapıdan bıraktılar kuzularını... Bahçe kapısından el salladılar.
Okullarda, sıraların üzerinde, koridorlarda, lavabolarda dezenfektanlar hazırdı. Eğitim yöneticileri tüm önlemleri almışlardı.
Çocukların adaptasyonu da hayret uyandıracak düzeyde idi. Maskeleri ile boyamalarını tamamlamaya çalışan ana sınıfı öğrencileri kalbimizi ısıttı mesela.
En zor kısmı, öğretmenlerin minicik öğrencilerine sarılamaması hatta dokunamamasıydı. Zaten çocuklar da öyle bir beklenti içinde değildi. Hatta sırtını sıvazlayan okul müdürüne beni elleme diye çıkışan öğrenci buruk buruk gülümsetti hepimizi. Ve gördük ki, yeni normal okulu, biz bu çocuklarla başarabiliriz. Sağlıklı günlerde eskisi gibi sosyalleşebilecekleri okul günleri dileğimiz elbette... Ama bugünleri de en verimli şekilde değerlendirebilmeli.
Yüz yüze eğitimin diğer sınıflarda da başlayıp başlamayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak en minik sınıflarda dahi benim gözlemlediğim, öğrencilerin okullarda öğretmenlerinin kontrolünde bu işi kotarabileceği.
FARKLI SORUNLAR
Sağlık demişken. Virüsten korumak için uzaktan eğitimlerine devam eden çocuklar, gerçekten çok sağlıklı bir ortamdalar mı? Elbette kovid tehlikesi ile kıyaslamıyoruz ancak, evde çocuklarımızı 8 saat ekran başına mahkum ederek, başka sorunlara zemin hazırlıyor olabilir miyiz?
Sekiz ders saati boyunca öğretmenini ekranın arkasından dinlemesinin imkansızlığını bilmemize rağmen, ebeveynler olarak çocuklarımızı zorluyor, hatta onlarla çatışmaya giriyoruz. PC başında, sürekli merak ve heyecan hatta başarı duygusunu tattıran oyunlara, videolara vb ne alışkın çocuklardan sadece bilgi aktarımında bulunan öğretmeni dinlemesini beklemek çok da mantıklı olmamalı. Bilimsel olarak da, karşılığının olduğunu düşünmüyorum... Oluşabilecek göz, duruş bozukluklarını hesaba katmasak bile, uzun vadede ortaya çıkabilecek ruhsal hatta belki de nörolojik sorunları da düşünmemiz gerekmez mi?
SOSYAL BECERİLER
Eğitimin amacını, sistemini ve yöntemini tekrar düşünme zamanı...
Akademik bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken, sekiz saat ekran başında ders anlatmak niye?... Uzaktan eğitim belli ki, bundan sonra hayatımızda hep olacak, belki yeni fırsatları da beraberinde getirecek. Ancak bu haliyle değil elbette... Velhasıl, akademik bilgiden daha çok sosyal becerilere ihtiyaç duyulan bu dönemde, keşke okullar kısıtlı da olsa açılabilse...
Öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin kontrolünde maske mesafe ve temizlik kurallarını okullarda çok güvenli bir şekilde uygulayacaklarına, hatta bu alışkanlıklarını okul dışında da daha düzgün devam ettireceklerine inanıyorum.
Çünkü bunun eğitimini okullarda uygulayarak alacaklar...
Zaten, eğitim istendik davranışlar üretmek değil miydi? Öyleyse, çocuklar sekiz saat ekran mahkumiyetinden bir an önce kurtarılmalı.