Ödevler yapılmadığında elektrikler kesikti mazereti çok eskilerde kaldı... Gaz lambalarında yazılan yamuk yumuk yazılar da. Beraberinde hataları ve sevapları ile eski öğretmenlerimiz ve bazı teknikler de tabii.
Bu bir nostalji yazısı değil. Ancak dönüp geçmişteki güzellikleri hatırlamak, uygulanabilir olanları devam ettirmek kültürel bağın kurulmasını ve bu sayede aradaki iletişimin de güçlenmesini sağlamaz mıydı?
DEGISIM KAÇINILMAZ
Değişim günümüzde çok hızlı ve gerekli... Her gün yeni bir değişime ayak uyduruyoruz desem çok da abartmış olmam herhalde. Zaten zekanın tanımında da değişime ayak uydurabilme becerisinden bahsedilmiyor mu?
Değişen şartlara uyum sağlayabilmek, gerektiğinde çözüm üretebilmek için değişimden korkmamak gerek. Hatta değişimin öncülerinden de olabilmeli.
Bunların hiçbirisi köklerden beslenmeye engel değil asıl demek istediğim.
Zaten büyük bir dönüşümün içindeyiz: Yaşamlar, evler, teknoloji, içtiğimiz su, yediğimiz yemekler, giysiler, kavramların içeriği, tanımlamalar ve daha nicesi değişse de, aslında değişmeyen tek unsur duygular. İnsanı insan yapan temel unsur hep aynı yani...
Sevilme, değer görme, anlaşılma arzuları hiç değişmedi...
Yüzyıllar öncesinden gelen aşk hikayelerine ilgimiz de, duygunun aynılığından olmalı. Bu duyguların niteliği ve niceliği, hayatta hırslarımızı, isteklerimizi, ve hatta kişiliğimizi beklentilerimizi belirleyen en önemli etkenlerden. Belki de tüm davranışlarımız , duygusal tatmin sağlamak için... Çok basit olan bu ihtiyaçları, dolambaçlı ve zor olan yollardan karşılamaya çalıştıkça karmaşıklaştırıyor da olabiliriz hayatı.
ÇEVREYE DUYARLILIK
Bir yandan bu karmaşa gelişimi tetiklerken, diğer yandan yeni tatminsizliklere yol açıp mutsuzluğu artırabilmekte. Hepsinin çözümü ise farkındalığın artmasında. Hayatı fark etmek ise önce kendimizi ve bir sonraki adımda da çevremizi tanımakla başlıyor. Tanımak ise elbette dikkati yoğunlaştırmakla. Eski öğretmenlerden bahsederek konuya giriş yapmıştık. Asıl gelmek istediğim nokta, eski nesil öğretmenlerin küçük küçük hayatımıza soktukları büyük farkındalıklardı. Mesela, haberleri dinleyip, ertesi gün ilk derste önemli olayları anlatmamızı isterlerdi.
Dünyaya karşı farkındalık ve sonrasında da duyarlılık çalışmasıydı aslında bu. Bir de dikkatini verme, ne kadar sıkıcı olursa olsun bahsedilen haberi bilmemeyi göze alamazdık çünkü. Bazılarımız haberi dinlemekle yetinmez gazete küpürleri de götürürdük. Hele bir de sınıf panosuna asılırsa o küpür, haberi yapan kendimizmişçesine gurur duyardık. Mahalledeki, şehirdeki önemli olayları da bilmemizi beklerdi öğretmenlerimiz bizden. Birey olduğumuzu fark ettirdikleri gibi, aidiyet duygumuzu da arttırıp duyarlı hale gelmemize katkıda bulunurlardı.
TOPLUMSAL FARKINDALIK
Ya da mevsim çiçeklerini kırlarda görmemizi sağlar, bizlere tanıtırlardı.
Şimdi çocuklarımıza bakalım...
Toplumsal, çevresel değişiklikler ile kaç tanesi ilgili? Çemberi daraltalım, ailedeki gelişmelerin farkındalar mı? Üstelik küçük yaşlarda farkındalığın artırılması, dikkatin daha kolay toparlanması becerisini de beraberinde getirebilecek iken.
Son sorumuzun ise cevabı içinde olsun: Çevresinden bihaber, dolayısı ile duyarlılığı gelişmemiş, duyguları okuyamayan çocuklar üstün akademik başarı gösterseler bile, iyi bir eğitim almış olarak kabul edilebilir mi, psikopatlar ile dâhiler arasındaki ince çizgi sizce eğitimde mi saklı?