İraden kadarsın
İradeniz ne kadar güçlü? En son kendinize ne zaman hayır ya da dur diyebildiniz? Veya harekete geç... Ve bunların ne kadarını dinleyebildiniz?
Hayatınızdaki olumsuzlukların sorumlusu kötü giden şansınız mı? Yoksa değiştiremeyeceğinizi düşündüğünüz mizacınız mı?
Peki, mizaç düşündüğünüz gibi değiştirilemiyorsa, eğitim ne için var? Bir başka soru, eğilimlerinizin farkında mısınız? Yoksa bu eğilimlerin karmaşasında yok olup gidiyor musunuz? Peki ya çocuklar?
Birden fazla eğilimi var birçoğumuzun... Başarılı olmak için hangi eğilim yolunda ilerlemek gerektiğine karar vermek ve bu uğurda çabalamak gerekiyor elbette...
Bu durumda, eğitimin asıl amacı yetenekleri ve eğilimleri tanımayı sağlamak, bir tanesinde çok iyi olması için arzu uyandırmak, en sonunda da bunun için yol göstermek olmalı... Eğilimlerin karmaşasına son verip, bir çalışma disiplini alışkanlığı kazandırabilmeli özetle.
Aksi taktirde gençler ve çocuklar daldan dala konup, hiçbir konuda derinleşemeyeceklerdir. Bahsettiğimiz disiplinin sürekliliği ise sadece tutku ile mümkün... Öyleyse, biz eğitimciler ve hatta ebeveynler çocuklarımızın önce meraklarını sonra da tutkularını beslemeliyiz.
İSTEKLE ÇALIŞMA
Günümüzün en büyük eğitim sorunlarından biri çocuklarımızı hayata bağlayan, onlara heyecan veren tutkularının olmaması... Bu yüzden yabancı dilden matematiğe birçok ders konularını öğrenemiyor, daha da kötüsü sıkıcı buluyorlar... Hâlbuki hayat amaçları olan çocuklar, yani ne yapmak istediklerini popüler meslek anlayışından bağımsız olarak bilenler, amaçları için çalıştıkları saatleri keyifle ve istekle geçireceklerdir. Birçok bilim adamını saatlerce laboratuvarlara kapatan bu tarz tutkular değil mi?
Ya da bir ressamı tuvalinin başında uykusuz bırakan, yazarı günlerce odasına hapseden.
Tecrübeyle sabit, oyun videoları vs. seyretmek isteyen çocuklardan sadece yabancı dilde izlemelerine izin verilenler o dili çok hızlı öğreniyorlar.
Çünkü içlerinde güçlü bir arzu oluyor oyunu öğrenmek ve sonunda oynamak için...12 yılda okullarda İngilizce öğrenemeyen çocuklar, bu sayede videolardan öğrenebiliyor...
Çünkü öğrendiği bilgiyi heyecan ve mutlulukla yaşamlarında yani oyunlarda kullanıyorlar. Buradaki iki önemli noktadan biri bilgiyi duyguyla buluşturabilmek, diğeri öğrendiğini hayatla bağdaştırabilmek...
SUDAN ÇIKMIŞ BALIK
Öğrenme isteği olmayan çocuğa hiçbir şey öğretemeyiz. Belki bilgi verebiliriz ama o da hayata geçmeyen geçici veriler olur sadece. Büyük ihtimalle bu yüzden okulu sıkıcı bulup, sonrasında hayata da ilgisiz kalacaklardır...
Tüm bunların sonucunda onlar yerine plan yapan, hatta çocuklarımız için hayaller kuran ebeveynlere dönüşeceğiz. Bu dönüşümden ise en büyük zararı zihnini tembelleştiren evlatlarımız görecek.
Hazır yönergelerle hareket etmeye alıştırdığımız çocuklar, okul bittikten ve o ödevler kalktıktan sonra sudan çıkmış balığa dönecekler. İç disiplinleri gelişmemiş, hayata ve insana dair görüşü olmayan, mutsuz ve belki de doyumsuz bireyler olarak hayatlarına devam edecekler...
Kazandıkları sınavların, aldıkları müthiş puanların da emin olun bir faydası olmayacak.
İradelerinin farkında dahi olmadıklarından onu da geliştiremeyecekler... Hâlbuki hayattaki duruşumuzu irademiz belirler.
Mizacımızın iyi ya da kötü yönde değişmesini de...
Öyleyse eğitimin amacı sınav kazandırmaktan öteye geçmeli artık...
Öğrencinin eğilimlerini tanımasını sağlamak ve bunlardan birinde kendini geliştirmesi için arzu uyandırmak, sonrasında da bunun için yol açmak, iradesini kullanmayı öğretmek okulların en temel görevlerinden olmalı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.