Her sabah bir sonraki seneye uyansanız? Her gün, yaşayamadınız bir yılın daha geçtiğini öğrenseniz? Ve buna alışamasanız da, yaşayamadığınız yıllar biriktireceğinizi bilseniz her geçen gün... Sonraki gün geçen bir yılın eskimişliği ile baş başa kalsanız... Kendi bedeninizden önce en yakınlarınızda görseniz o acı veren değişimi ve zamanı yakalamaya çalışsanız, panikleseniz... Her sene kaybettiklerinize üzülseniz. Ve bunu sadece bir günde yaşasanız... Zaman için yalvarsanız Allah'a, o bir senedeki 365 günü isteseniz... Yukarıda anlattıklarım bir filmden... İsmi, 'Uzun Aşkın Kısası'...
ZAMAN ASLA YETMİYOR
Bize lütfedilen 365 günün kıymetini bilip bilmediğimizi, çoğu yaşamlarda o günlerin içinin doldurulmadığını sorgulatan, hatta tokat gibi yüzümüze çarpan bir film... Aynı zamanda kaybedilecek bir gün ve bir saatin bile olmadığını, Hz Muhammed'in 'İki günü eşit olan zarardadır' sözünü hatırlatan... Einstein'in izafiyet teorisini ortaya atmasıyla, zamanı algılama biçimimizin, tamamen bulunduğumuz yer ve hareket hızımıza bağlı olduğunu öğrendik... Zaman izafi olsa da hızla geçiyor... Hele de şu günlerde... Hepimiz için farklı hızlarda ama çok çabuk geçiyor... Yani zaman asla yetmiyor...
İHTIYAÇLARI KARŞILAMIYOR
Değişim ve dönüşüm böylesine son sürat gerçekleşirken, zaman da hızla elimizden kayarken; cisim zamanla, zaman cisimle, mekân hareketle, hareket mekanla yani hepsi birbiriyle bağımlı iken, 150 yıl önce gerçekleşen sanayi devriminin kuralları ile eğitime devam etmek ve hala oyalanmak büyük kayıplara sebep olacaktır. Günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeyen okulu adeta hapishane gibi gören çocuklara ne kazandırabiliriz? Bilgiye youtube'dan çok daha hızlı ulaşan çocuğu, okulun gerekliliğine nasıl inandırabilir, daha da önemlisi okulu ona nasıl sevdirebiliriz?
MERAK VE HAYAL GÜCÜ
Hal böyleyken öğrencinin okullarda beslenmesi gereken temel özellikleri merak duygusu ile hayal gücü olmalı...
Bu, okulun en önemli görevi olarak görülmeli. Çünkü bugünler ve gelecek günler hayallerimizle şekillenecek. Bizim nesil en çok çocukluğumuzdaki resimsiz kitaplardan öğrendi hayal kurmayı.
Hikayeleri okudukça zihnimizin sınırsız gücüyle canlandırdık kişileri, mahalleleri, doğayı... Her seferinde daha da ustalaştık, daha çarpıcı sahneler canlandırdık gözümüzde. Tüm hayaller kendi ürünümüzdü, kitabın yazarı başkası da olsa...
ENGEL Mİ DESTEK Mİ?
En çok bilinen masalların kahramanları bile zihnimizde canlandırdığımız haliyle en güzeliydi. O kahramanı kitap kapağında ya da bir filmde gördüğümüzde yaşadığımız hayal kırıklığı hayal gücümüzün büyüklüğünü ve eşsizliğini gösteriyordu aslında. Bu yolla ilgi alanlarımızı dolayısı ile kendimizi de keşfedebildik. İmkansızlıklar bile vizyonumuzu oluşturmada araçtı bizler için. Daha iyi olmanın hayaliydi bizleri harekete geçiren... Günümüzün renkli dijital dünyası hayal gücüne engel mi oluyor, yardımcı mı oluyor tartışılır elbette... Hayal gücünü geliştirmek, insanın içine yolculuk anlamına da gelmekte... Kurduğu hayaller ile insan özüne daha çok yaklaşmaz mı?
BİREYSEL ÖZELLİKLER
Önüne konulan seçenekler ile yetinmeyip seçenek üreten vizyoner çocuklar yetiştirmek ise çoktan seçmeli sınavlar ile vakit kaybetmekten vazgeçmekle mümkün... Telafisi olmayacak şekilde vakit kaybediyoruz eğitimi dönüştürmekte.
Geldiğimiz noktada, çocukları sınav hazırlıklarına öyle bir gömdük ki, onlar adına hayalleri bile biz kurar olduk. Kendi hayallerini kuracak zaman bırakmadık çünkü hiçbirine... Eğitimde elzem olan dönüşüm için önce zamanı yakalayabilmeliyiz. Bu dönüşümde öğrencinin bireysel özelliklerini dikkate almalıyız. Dönüşümü içten başlatıp, öğrencilerin psikolojik özelliklerini göz ardı etmemeliyiz... Ve tabi ki teknolojik gelişmeleri de sürece dahil edebilmeliyiz.
Zaman geçiyor, çocuklar büyüyor...
Önlerine çoktan seçmeli kalıpların sunulmayacağı hayata hazırlayamadığımız çocukların vebali onlar bocaladıkça üzerimizde olacak...