Genç doktor, "hayatımı değiştiren öğretmenim oldu" diyor.
"Bana inancını, güvenini hatta saygısını hep gösterdi. Kendime inanmamı sağladı bu sayede.
Potansiyelimin yüksek olduğunu, hayatta çok başarılı olacağımı hissettirirdi hep bana. Bugün, bana inandığı için ona minnettarım." Ölü Ozanlar Derneği'nde de bir öğretmenin hayatlara dokunuşu hatta o yaşamları şekillendirmedeki rolü anlatılır. Hepimizi etkileyen o filmde bir öğretmenin çabası ve öğrenci potansiyellerine duyduğu inanç adeta sihirli bir değnek gibidir.
İşte buna Pygmalion etkisi deniyor:
Adını kendi yaptığı taştan heykele aşık olan Kıbrıslı yalnız heykeltıraş Pygmalion'dan alan kuram Rosenthal etkisi olarak da bilinir.
Kısaca kendi kendini gerçekleştiren kehanet olarak özetleyebiliriz Pygmalion etkisini. Öğretmen beklentileri fark yaratıyor diyebiliriz yani. Öğretmenler, öğrencilerin potansiyeli olduğuna inandıklarında, bu; kendi kendini gerçekleştiren kehanet haline dönüşmekte ve başarı ihtimali artmakta.
Psikolog Robert Rosenthal 1968'te bir okul müdürü ile yaptığı deneyi açıklarken bu terimi kullandı. Ratgele seçilen öğrencilerin IQ larının diğer öğrencilerden yüksek olduğu söylendi öğretmenlere. Sürecin sonunda rastgele seçilen o öğrencilerin performanslarının şaşırtıcı bir şekilde arttığı görüldü. Tabi ki, aynı mantıkla düşük beklenti içinde olduğunuz öğrencinin de performansı düşecektir.
ZİNCİRİN EN ZAYIF HALKASI
Pisa'da en başarılı ülkelerden olan Japonya'da da tüm öğrencilerin öğrenebileceğine ve potansiyellerinin olduğuna inanılır. Başarı veya başarısızlık oluşturulan heterojen gruplarındır. Bireysel övgü veya ceza yoktur. Grup bu sayede kendi içindeki herkesi sürece sokar. Çünkü öğrenciler zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olabileceklerini bilirler.
Japon eğitimciler sadece belirli yeteneğe sahip ya da belli aile düzeyinden gelen çocukların başarılı olacağını düşünmüyor. Her öğrencinin öğreneceğine olan inançları tam. Belki de bu yüzden Pisa'ya katılan ülkeler arasında sosyo ekonomik durumun matematik puanları üzerindeki etkisinin en az olduğu ülkelerden biri. Pisa'da başarılı ve gündemde olan bir diğer ülke ise Finlandiya.
Tüm öğrencilerin eşit eğitim şartlarına kavuşması amacıyla 1963'te kabul edilen kapsamlı eğitim yasa tasarısının uygulanması tam 16 yılı bulmuş.
Üstelik yasanın önerilmesi de 16 yıl öncesine dayanıyormuş. Yani 1947'de ortaya atılan fikrin uygulanması ancak 1979 da olabilmiş. İlk 16 yıl tartışma ve fikir birliği kurma çalışmaları için geçmiş. Sonunda 'Herkese imkan vermeyi severiz, burada herkes önemlidir , kimseyi bırakma lüksümüz yok' düsturları ile kabul edilen yasanın tüm halk tarafından kabul edilmesi ve istikrarlı bir şekilde uygulanması sağlanmış . Tüm Fin vatandaşlarının dayatma olmadan eğitim sisteminden memnun olmasının altında 16 yıl boyunca altyapı çalışmalarının eksiksiz olarak yapılması yatmakta hiç kuşkusuz.
HERKES ÖNEMLİDİR!
Buradaki 'Herkes önemlidir' felsefesi de Pygmalion etkisi olarak görülebilir. Önemli olan her çocuğun potansiyelinin de olması beklenecek çünkü. Öğretmenlerin ilk öncelikleri ise güvenli, sağlıklı bir okul ortamı oluşturmak bu ülkede. Çocukların ruhsal sağlıkları en az eğitimdeki başarıları kadar önemli yani. Değerleri vermek ise sağlıklı çocuk yetiştirmenin temel şartlarından olarak görülüyor.
Aksi durumda maliyetin çok daha fazla olacağına inanıyorlar. Bir çocuğun aktif yaşamdan dışlanmasının maliyetini 1.000.000 euro olarak hesaplamışlar...Evet, tam 1.000.000 Euro... Burada da eksikler yok değil elbette. Son zamanlarda üstün yetenekli çocukların eğitimi tartışılmaya başlanmış mesela.Buna değişen dünyanın değişen ihtiyaçları sebep olmakta belki de... Sonuç olarak, eğitimde başarılı ülkelere baktığımızda görüyoruz ki, her öğrenciye adaletli fırsat sunabilmek, potansiyellerini kullanmayı sağlamakla mümkün.
Bu da, zamanın şartlarına uygun, alt yapısı sağlam oluşturulmuş ,üzerinde çalışılmış fikirlerle ve öğrencisine inanan öğretmenlerle sağlanabilecektir.