Dün karneler alındı...
Karnenin üstünde öğrenci adı soyadı yazsa da, bence o karneler öğrenci kadar veli, öğretmen ve eğitim yöneticilerinin değerlendirilmesi... Nasıl mı?
'Karneler ne kadar gerçeği yansıtıyor' mesela. Yani öğretmenler öğrencileri değerlendirirken ne kadar tanıyor? Not kırdıkları öğrencinin eksiklerini zamanında görüp, gerçekçi müdahalelerde bulunabildiler mi? Daha da önemlisi yeteneklerini görüp, öğrenciyi yüreklendirdiler mi?
Bir başka deyişle kendilerini ifade edebilecekleri bir alan sağladılar mı çocuklara? Emek veren ile vermeyeni ayırt edebildiler mi? Çalışmayanı motive etmek için kimlerle iş birliği yapıldı, nasıl çözüm yolları arandı?
EBEVEYN VE ÖGRETMEN
Ya da ebeveynler; yıl boyunca uzmanlıklarını önemsemeden müdahale ettikleri öğretmenlerin performanslarını ve tabi ki bunun sonucunda kendi evlatlarını etkilediklerini hiç düşündüler mi? Sınavın amaç değil araç olduğunu unutarak, eğitime odaklanmak isteyen öğretmeni türlü baskılarla sınavlara hazırlık için mi zorladılar? Öğrencinin yaşamdaki yanlışları ve boşlukları yerine test sorularındaki hata ve boş bırakılan sorulara mı odaklandılar? Hatta her durumda öğrenciyi haklı görüp, hatayı düzeltmeye yanaşmamayı mı tercih ettiler? Öğrencinin ilgi ve yeteneklerini önemsemeden eksikliklerine odaklanıp, bir de üzerine özgüven patlaması mı beklediler?
HERKES KENDİ ALANINDA
Halbuki, iş bu kadar karmaşıklaşmadan, herkesin net çizgilerle belli olan sorumluluk alanları dikkate alınmalıydı.
Öğretmen okulda ebeveynlik rolüne girmemeli, ebeveynler de uzmanlık gerektiren öğretmenin çalışma alanına müdahale etmemeliydi. Yine de oluşabilecek hatalarda okul yönetimi ile birlikte hareket edilmeliydi. Sözümüz tüm öğretmen ve ebeveynler için değil elbette. Derdimiz hem bir anne hem de bir öğretmen olarak çuvaldızı kendimize batırmak aslında. Eğitim ailede başlayıp okulda devam eden bir süreç.
Aile ve okulun bağlantıda olup, birlikte çalışması çok önemli.
ÖZSAYGILI ÇOCUKLAR
Hem evde hem de okulda çocuğun varlığının kabul edilmesi, kabulün de ötesinde ciddiye alınması gerekir. Bu kabul ediş, çocuğa saygı duymak anlamına gelmekte ve özsaygının temelini oluşturmakta. Tabi ki özsaygı ile kendini beğenmişliği birbirine karıştırmamalı, amacımızın bilmiş ve egolu değil; kendi potansiyeline inanan, özüne güvenen çocuklar yetiştirmek olduğunu da hatırlamalıyız.
Özsaygısı ve empati yeteneği gelişmiş çocuklar yetiştirmenin yolu ise, onların duygularına ve düşüncelerine saygı göstermekten geçiyor. Kendi duygularını tanıyan, karşıdakinin hislerini de okuyabilecek, sağlıklı iletişim kurabilecektir.
Kendisi ile de bağını koparmayacak, özgün olabilecektir. Kendisi olan kişi, yeni fikirler oluşturacak, bu fikirleri özgüvenle savunabilecektir. Başkalarının sevgisini kazanma derdinden bağımsız, neyi isteyip istemediğine; hangi alanlarda başarılı olabileceğine en sağlıklı şekilde karar verebilecektir.
Çünkü özgürce kişiliğinin gelişmesine izin verilmiştir. İsteklerine ve duygularına kişinin tarafsızca yaklaşabilmesi değerlerini oluşturabilmesi ve koruyabilmesi için de önemli bir adımdır. Ailesi ve okulu tarafından ciddiye alınan, anlaşılan, saygıyla karşılanan yani temel ihtiyaçları giderilen çocuğun bu süreçte kazandığı değerler ileriki yaşamında onun sığınağı olacaktır. Bunları başaramadıysak, her geçen gün çocukların okulla bağının daha çok kopmasına engel olamadıysak; hepimiz kendimize tekrar bir karne yazalım ve şikayetçi olduğumuz durumlarla ilgili neyi yanlış yaptık diyelim...