Yine akılları baştan alacak bir haberle sarsıldım bugün. İstanbul Bağcılar'da damacana su satan bir esnaf, mahallede su sattığı bir ailenin 11 yaşındaki kızını kaçırıyor. Kızı okuldan gelmeyince anne polise başvuruyor ve çocuğun gidebileceği yerler araştırılırken sucunun minibüsüne bindiği görülüyor. İşyerine yapılan baskında çocuk bulunuyor. Hem de ses yalıtımlı bir odada! İnanılır gibi değil. Adam çocuk taciz etmek için özel oda yaptırmış ve önünü de su damacanaları ile örtmüş. Mahalleli çocuk bulununca adamı linç etmek istiyor, polis bu ahlaksızı onların elinden kurtarıyor. Fakat mikrofonu çevirdikleri mahalle sakinleri, tacizci hakkında "8- 10 senedir burada esnaflık yapıyor. O dükkana çocuklar girer çıkar da, su içmek için. Böyle bir şey yapabileceğine ihtimal vermiyorduk" türünden laflar ediyor.
İKİNCİ KEZ YAPMIŞ!
İşte olayların beni en çok korkutan tarafı da bu... Ruh hastası tacizciler, seri katiller, toplum içinde oldukça uyumlu, işinde, gücünde, kimseye bulaşmayan kişi izlenimi yaratıyor. Dolayısıyla yapacakları şeyleri önceden tahmin etmek çok ama çok zor oluyor. Çocuklara tanımadıkları insanlardan uzak durmaları gerektiğini söylüyoruz ama aslında maalesef ki bu tür zararların çoğu tanıdıklarımızdan geliyor. Bir de bu şeytanın 2009 yılında başka bir çocuğu taciz ettiği çıkıyor ortaya. Bununla ilgili bir ceza almış mı? Almışsa ne kadar almış? Neden salınıvermiş? Bu eylemi ikinci kez yapma cesaretini kendinde nasıl bulmuş? gibi sorular kafamın için kemirirken ona verilebilecek cezalar konusunda kendimi çok yaratıcı buluyorum. Çünkü suç işlemek için yaratıcılığını bu kadar zorlayan bir kişinin cezası da aynı oranda yaratıcı olmalı. Düşündüklerimi yumuşatarak yazmaya çalışmak biraz zor oldu ama demem o ki bu 'İNSAN'ların bir çocuğun daha canını yakmasına izin vermeyin. Gerekirse parmaklıklar ardında bitirsin hayatını, ne bileyim en hafif ceza bu sanki!