Ekonomide hangi riskler öne çıkıyor?
FED yeniden güvercin tona dönerek piyasa denkleminden çıkmış ve herkesi rahatlatmıştı. Özellikle de gelişmekte olan ülkeleri... Çünkü dış borç çevirme sorununu tam da belirgin bir şekilde hissetmeye başlamışlar, yabancı sermaye çekebilmek için faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalmışlardı.
Ancak bu hevesimiz biraz kısa sürdü. Denkleme başka risk faktörleri girdi ki bunlar da kurlar üzerinde baskı yaratabilecek ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarının para politikası alanlarını daraltacak.
Bu risklerin başında ABD'nin dış ticarette korumacı politikalarından vazgeçmediğinin sinyalini vermesi geliyor. Başkan Trump çok net bir şekilde dile getirdiği yazdığı tweet ile...
Yüksek teknolojili ürünlerin ithalatından yüzde 25, diğer mallardan yüzde 10 tarif alıyorlar. Yüksek teknolojili ürünlerden yaklaşık 50, diğerlerinden de 200 milyar dolar gelir elde ediyor Amerika. Başkan Trump yüzde 10'luk tarifi yüzde 25 çıkarsak böylece gelirimiz 200'den 325 milyar dolara çıksa fena mı olur dedi. Kısacası dış ticarette korumacılıktan pek geri adım atmayacak gibi.
Bu durumda kartlar yeniden dağıtılacak ve hâlihazırda daralmış olan küresel dış ticaret pastası hiç bir ülkenin büyümesine yeterli katkıyı yapamayacak.
Dış ticaretle ilgili yukarıda özetlediğimiz ABD'nin Merkantilist politikalarına bir de bizim açımızdan Brexit'i ekleyelim. İngiltere'nin anlaşmasız çıkışı Türkiye'nin ihracatını ne yazık ki olumsuz etkileyecek.
ABD'NİN TEHDİTKAR ÖNLEMLERİ
Diğer bir küresel faktör de yine ABD kaynaklı siyasi aksiyonlar. İran'a uygulanan yaptırımların genişletilmesi sadece o coğrafya ile sınırlı kalmayacak başta bizim de dâhil olduğumuz 8 istisna uygulanan ülkeleri de yakından ilgilendirecek.
ABD'nin süper güç zırhı içinde lakayt tutumları ve tehditkar önlemleri halen küresel ekonomi ve piyasaların üzerinde "Demokles'in kılıcı" gibi duruyor ve durmaya da devam edecek.
Küresel riskler artınca yabancı sermaye de iştahsızlaşıyor, artan risk primi karşında daha güvenli limanlarda demirlemeyi tercih ediyor. Tam bu noktada Türkiye negatif ayrışıyor.
İç siyasi gelişmeler Türkiye'nin risk primini daha da yükseltiyor. En önemli risk primi göstergelerinden olan Kredi Temerrüt Takası (CDS) 450 puanlara kadar çıktı.
Yani bir yabancı yatırımcı Türkiye'nin tahvilini aldığında temerrüde karşın sigortalamak istediğinde yıllık 100 dolar nominal değer için 4,5 dolar prim ödemesi gerekiyor. Risk yükseldikçe prim de paralel olarak yükseliyor. Yabancı aktörler risk algılarını yukarı çektiklerinden yurtdışından borçlanmak isteyen Hazine ya da özel kesim daha fazla faiz ödemek zorunda kalıyor. Özetle finansman maliyeti pahalılaşmış oluyor.
PETROL FİYATI DALGALANIYOR
Bu yıl ekonomileri yoracak diğer bir unsur da petrol fiyatlarının dalgalı seyri. Arz kaynaklı artışlar hiç te düşünmediğimiz bir zamanda petrol fiyatlarını da denkleme ekledi.
Durgunluk yaşayan gelişmekte olan ülkeler bir de maliyet baskısıyla enflasyon sorunuyla da boğuşmak zorunda kalırlarsa riskler ve primleri makul seviyelerin de çok üzerine tırmanacak.
Başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarında belirgin bir düşüş olması da küresel ekonomileri düşündürüyor. İç borçlar yüksek olduğundan tüm ülkeler büyümeyi genellikle dış talepten sağlama niyetinde idiler. Türkiye aynı zamanda reel kurların yükselmesini avantaja çevirerek ihracatını artırmanın peşindeydi. Ancak rakamlar kurların yükselmesine rağmen dış ticaretten aldığımız payın halen yüzde 1'lerde kaldığını gösteriyor.
Cari açığın gerilemesi kur baskısı açısından rahatlatıcı bir faktör diyebiliriz.
Ama hemen sonrasına finans dışı özel kesimin döviz açık pozisyonlarının 197 milyar dolarlarda olduğunu eklediğimizde kurlar üzerinde baskının halen yoğun şekilde devam ettiği gerçeği de karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası'na çok iş düşecek önümüzdeki aylarda...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.