Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan son enflasyon verisi biraz kafaları karıştırmış durumda. Gerek üniversitedeki gerekse piyasa profesyoneli öğrencilerimiz enflasyon verilerinin nasıl böyle çıktığı konusunda sürekli tereddütlerini dile getiriyorlar. Öğrencilerimizin yanı sıra sosyal medya takipçilerimiz de benzer kuşku içindeler. Haksız da sayılmazlar. Dışarıda hissettiğimiz sıcaklık ile meteorolojinin açıkladığı ısı arasındaki fark gibi. İktisat yazınındaki enflasyon tanımı, hesaplaması ve anlamı ile halkın doğrudan alım gücüne etkisi sayesinde hissettiği fiyat farklılaşması arasında kuşkusuz fark var.
Örneğin iktisadi anlamda enflasyonun varlığından bahsedebilmemiz için iki unsurun geçerli olması gerekiyor. Birincisi fiyat artışlarının genel düzeyde olması ve ikincisi bu artışın süreklilik arz etmesi. Yani bazı ürünlerdeki artış ya da bazı ürünlerde geçici artışlar enflasyon tanımı içine girmiyor. Buna karşın halkın alım gücünün zayıflaması için sınırlı ürünlerdeki fiyat artışı bile yeterli oluyor enflasyondan bahsetmesi için. Enerji veya temel gıdalar gibi.
ÜRÜNLERİN GRUPLARI
TÜİK enflasyonu aylık, yılbaşından hesap ayına kadarki süre ve 12 aylık aralık kapsamında hesaplıyor. Tüketicilerin raflardaki ürünlere gösterdikleri talep ile fiyat değişini ölçen ve talep enflasyonu olarak adlandırılan Tüketici Fiyat Endeksinin hesaplanması için yaklaşık 400'ün biraz üzerinde ürünün dahil olduğu bir sepet belirleniyor. Değişik alt sektörlerden oluşan bu ürünler özelliklerine göre bir ayda 4, 2 veya 1 kere TÜİK çalışanlarınca 81 ilin 225 ilçesinde bulunan 28,7 bin satış noktalarına gidilerek sıklığa göre ne kadar fiyat değişimine uğradığı tespit ediliyor. Kira için ise 4 binin üzerindeki kiracıya ulaşılarak her ay soruluyor fiyat değişiminin olup olmadığı.
Daha sonra derlenen veriler sektörlerine göre 12 ana, 43 alt grupta toplanıyor ve her ana gruba ürünün halk arasındaki kullanım yoğunluğuna göre katsayısı veriliyor.
Gıda çok fazla tüketilen ürünler grubu olduğundan katsayısı 23'ün biraz üzerinde olurken alkollü içecekler ve tütün grubunun ağırlığı yüzde 4'lerde kalıyor.
Şöyle bir sorun var. Bu sepet ve katsayıları her gelir grubu için aynı belirlenmiş.
Oysa toplumun yüzde 20'lik grubu toplam gelirden yüzde 47 pay alırken diğer yüzde 20'lik grup ancak yüzde 6 pay alabiliyor.
Dolayısıyla gelir düzeyine göre ürünlerin tüketimi ve tüketim miktarları değişebiliyor.
Aslında 5 ayrı gelir gruplarına göre ayrı TÜFE sepetleri yapılabilir ve katsayıları farklı farklı değerlendirilmelidir.
BAZ ETKİSİ VARDI
Gelelim diğer soruna...
Bir ayın enflasyonu hesaplandıktan sonra bunun yıllık baza getirilmesi bir önceki yılın aynı ayı ile karşılaştırılarak yapılıyor. Örneğin en son Eylül enflasyonu duyuruldu. Eylül ayı oranı ile 2018 Eylül oranları karşılaştırıldı ve yıllık enflasyonun tek haneye indiği sonucuna varıldı. Geçen senenin eş döneminde yani Eylül 2018'de enflasyon 24,52 idi. Daha da önemlisi o dönemde gıda grubu enflasyonu aylık yüzde 6, yıllık yüzde 46'larda idi. Tabi zirveye çıkmış veri ile biraz normalleşmiş veri karşılaştırıldığı otomatik olarak aşağı gelmiş oluyor. Buna iktisatta "baz etkisi" diyoruz.
Enflasyon tek hanelere ineceği belli iken son ekonomi programında neden yıl sonu enflasyon oranı yüzde 12 düzeyinde öngörüldü?
Çünkü Ekim ayında da baz etkisi devam edecek ancak kalan iki ayda geçen sene daha makul seviyeler yakalandığı için 2019 enflasyonu yeniden iki haneye çıkacak.
Enflasyonun iktisattaki tanımı doğal olarak halkın hissettiği ile bazı dönemlerde bağdaşmayabiliyor. Halkın tüketiminde önemli yer tutan bir kaç üründeki artış TÜİK'in sepetindeki diğer ürünlerde düşüş olsa da halkın alım gücünde aşınma olduğunu hissetmesi için yeterli olabiliyor.