Her kredi derecelendirme notu düştüğünde aynı konu gündeme geliyor. Derecelendirme yapan kuruluşların ne kadar gerçekçi ve objektif kararlar aldığı doğal olarak tartışılıyor. Hafta sonu üç büyük uluslararası derecelendirme kuruluşlarından Moody's 11 Eylül'de Türkiye'nin notunu bir kademe olmak üzere B1'den B2'ye indirdi. Üstelik çok acele ederek Aralık ayındaki normal değerlendirme tarihini beklemeden bu kararı verdi. Not Hazine'nin ihraç ettiği borçlanma araçlarını ve Hazine Varlık Kiralama A.Ş'e tarafından çıkarılan "kira sertifikalarını" yani faizsiz menkul kıymetleri kapsıyor. Birkaç yıl önce üç derecelendirme kuruluşu da kredi derecelendirme notunu yatırım yapılabilir nottan spekülatif nota çekmişlerdi.
Bir süredir de spekülatif notların altlarına doğru iniyorlar.
KARAR İKİ ETKİ YARATIYOR
Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notların iki açıdan anlamı oluyor.
Birincisi o ülkenin borçlanma maliyeti yükselebiliyor ya da düşebiliyor notun yönüne göre. İkincisi yatırım ve emeklilik fonları gibi kurumsal yatırımcılar ya da bazı sandıklar notu belli seviyenin altında kalan ülke hazinesinin ihraç ettiği menkul kıymetlere yatırım yapamıyorlar. Türkiye'de de benzer mevzuat var.
Her ne kadar derecelendirme kuruluşları tartışılır olsa da yabancı yatırımcılar işlerine geldiği için verilen notları dikkate alıyorlar. Örneğin notu yüksek bir ülke doları 5 yıllık bir sürede yüzde 1'den elde ederken notu düşük bir ülke aynı dolar için katbekat daha fazla bedel ödemek zorunda kalabiliyor. Bu durum tabi ki kreditörlerin işine geliyor. Ne kadar yüksek getiri elde ederse onlar için kardır.
ETKİLİ OLMADIĞI GÖRÜLDÜ
Moody's not indirimini şu 3 nedene bağlamış;
■ Türkiye'nin kredi profiline yönelik riskler arttıkça ülke kurumları bu zorlukları etkili bir şekilde çözemiyor veya isteksiz görünüyor.
■ Türkiye'nin güçlü yanlarından olan finansal tamponları aşınıyor.
■ Türkiye'nin bazı kırılganlıkları ödemeler dengesi sorun yaratması belirginleşiyor.
Özetlemek gerekirse, uzun süredir Türkiye ekonomisinin güçlü halkası olan mali performansının zayıflamaya başladığı, bazı kurumların ki çoğunlukla parasal otoriteye vurgu yapılıyor, öngörülerinin etkin olmadığı ve karar almada geciktikleri ve son olarak cari açık ve döviz rezervinin yetersizliği gerekçe olarak gösteriliyor.
Ortada net bir gerçek var. Derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar her zaman doğru olmayabiliyor. En güzel örnek 2008 küresel krizinde Lehman Brothers'ın batmadan önce en yüksek not olan AAA'ya sahip olması idi.
Bu kuruluşların notlandırmada kullandıkları kriterlerin ya da parametrelerin ne kadar objektif olduğu da tartışılabilir. Oldukça somut kriterler yerine gözlemlerine göre de notlandırma yapabiliyorlar. Bu yüzden yatırımcılar en az düzeyde dikkate almaya başladılar bu kurumların notlarını. Özellikle de 2008 küresel krizinden sonra...
11 Eylülde Türkiye'nin 2 yıllık eurobond faiz oranı yüzde 4,9 iken not düşüşünden sonra 14 Eylül'de yüzde 4,75'e geriledi. Aynı şekilde 5 yıllık eurobondların faiz oranları da eş dönemde yüzde 5,97'den yüzde 5,93'e inmiş. Görüldüğü gibi pek etkili olmamış not değişimi.