Türkiye ekonomisi potansiyelinin üzerinde büyüme hızını geride bıraktığımız ilk çeyrekte de sürdürdü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ilk çeyrekte ulaşılan büyüme oranı yüzde 1,2 düzeyinde olmuş. Yıllık bazda ise yüzde 7,3'e denk geliyor.
Türkiye'nin büyüme potansiyelinin yaklaşık yüzde 5-5,5'larda olduğunu dikkate aldığımızda büyüme açısından 2022 yılının yüksek büyüme ile başlandığını söyleyebiliriz.
Genellikle yazılarımda teknik konuları ele alırken kısa hatırlatmalar yapmaya çalışıyorum.
Dolayısıyla detaylara geçmeden büyüme ile ilgili önemli bir kaç noktaya değinmeye çalışayım.
Yakın zamana kadar ekonomide büyüme ile enflasyon birbirlerine tercih edilebilir makroekonomik değişkenler olarak değerlendiriliyordu.
Yani yüksek büyüme elde etmek için enflasyonu feda etmek ya da tam tersi enflasyonu düşürmek için büyümeden fedakârlık yapmak gerektiği tezi genel kabul görüyordu. Oysa ekonominin dinamiklerinin değişmesi ve sektörel gelişimler tabi üretimde finansman yapısının gelişmesi gibi unsurlar büyüme ve enflasyon ilişkisine yeni boyut getirdi. Makul ve sürdürülebilir büyüme için düşük enflasyon daha doğrusu "fiyat istikrarı" en temel koşul oldu. Tabi çok kısa vadede iki değişken arasında tercih olabiliyor.
İHRACATIN KATKISI SÜRÜYOR
Kısa hatırlatma sonrası verilere geleyim.
Son verilere göre bardağın dolu tarafı da var boş tarafı da. Genelde beni biraz karamsar bulduğunuz için dolu tarafı sıralayayım. Yüzde 7,3 oranındaki büyüme, potansiyelin üzerinde ve küresel ekonomik konjonktürde kayda değer oran olduğu bir gerçek. Dolu taraftaki diğer bir faktör ise bu rakamda baz etkisinin olmaması.
Yani geçen yılın ilk çeyreğinde de yüzde 7,3 oranında büyüme gelmiş. Bir anlamlı veri de net ihracatın büyümeye katkısının devam etmesi.
Yüzde 3,5 puan ihracattan diğer bir deyişle dış talepten gelmiş.
Boş tarafın ilk sırasında ekonominin ana damarlarından tarımın yerinde sayıyor olması geliyor. Ne yazık ki tarım ilk çeyrekte sadece yüzde 0,9 oranında büyüyebilmiş. Sanayi de ancak ortalama büyüme hızını yakalayabilmiş.
Büyümenin lokomotifi ise finans kesimi ile hizmetler olmuş. Finans kesimi ilk çeyrekte yüzde 24,2, hizmetler ise yüzde 16,8 büyümüşler.
Zaten bankacılık kesiminin ilk çeyrekte karlılık oranlarının yüzde 300'lere yakın olmasından bu sinyalleri alıyorduk. Boş tarafın diğer bir faktörü ise "sabit sermaye oluşumunun" büyüme hızının yüzde 1,1'de kalması. Bu veri bize büyümenin sürdürülebilirliğine yönelik işaret veriyor.
TÜKETİM TALEBİ ÖNE ÇEKİLDİ
Fazla rakamlarla sizi bunaltmadan verilerin ne anlama geldiğine değineyim. Geçen yılın üçüncü çeyreğinden sonra ekonomi yönetiminin büyümeyi önceliklendirdiği açıktı. Bu yüzden kredi hacmindeki genişlemeyi tercih etti ve aynı zamanda Merkez Bankası likidite politikasında fazla bir değişiklik yapmadı. Yükselen enflasyona karşı anlamlı bir sıkılaştırıcı yönde adım gelmedi. İşte bu yüzden bireysel kredi hacmindeki artış oranı kur etkisinden arındırıldıktan sonra yüzde 52,1'lere kadar yükseldi. Tüketim yaklaşımına göre yerleşik hane halkı tüketimi büyümeye en fazla katkıyı sağlayan grup olmuş.
Açıkçası sürpriz değil. Çünkü hane halkı yüksek enflasyona karşı tüketim taleplerini öne çekiyor.
Bu süreç çok devam etmeyebilir. Eğer reel gelirler bu seviyelerde kalırsa iç talepte geri çekilme olasılığı yükselir. Sonuçta yatırımların yüzde 1,1 büyümesini de bu faktörün yanına getirirsek büyümenin pek sürdürülebilir olmadığı görülüyor.