Gelişmiş ülke merkez bankalarının rota değiştirerek parasal sıkılaştırmaya gitmeleri hisse senetlerinin tadını kaçırmıştı.
Merkez bankalarının politika faiz oranını yükseltmesi parasal aktarım mekanizması çerçevesinde diğer faiz oranlarını etkiliyor ve nihayetinde mevduat, tahvil gibi sabit getirili enstrümanların geliri de cazip hale geliyor. Bu da hisse senedinden daha az riskli yatırım araçlarına geçişe neden oluyor.
Diğer bir faktör ise merkez bankaları enflasyonu aşağı çekmek için kredi kanallarını daraltarak iç talebi baskılamaya çalışıyor. Bu yüzden hem faizleri yükseltiyor hem de bilançolarını küçültüyorlar.
Yani likidite vermek için aldıkları aktiflerindeki varlıklardan belli bir kısmı itfa olunca onların yerine aynı tutarda tahvil ya da ipoteğe dayalı menkul kıymetler gibi yeni varlıklar almıyorlar. Dolayısıyla likiditenin azalması riskli araçlardan çıkışa neden oluyor, yatırımlar risksiz olan mevduat ve tahvillere yöneliyor.
Merkez bankalarının parasal sıkılaştırma politikaları kısa vadede büyüme hızının belirgin bir şekilde gerilemesine katkı yapıyor. Hatta sıkılaştırmanın ölçüsüne göre resesyona kadar gidebiliyor. Zaten içinde bulunduğumuz konjonktürde bu senaryoyu izleyebiliyoruz. Büyümenin yavaşlaması şirketlerin mali performansına da olumsuz yansıyor. Hisse senedi yatırımcıları da bu gelişmeleri önceden fiyatlamaya başlıyorlar.
BIST NEDEN YÜKSELİYOR?
Küresel ekonomide ve piyasalarda kısaca özetlediğim süreç yaşanırken bizde tam tersi piyasa hareketlerine tanık oluyoruz. Borsa İstanbul tamamen olumlu yönde ayrışmış durumda. Gelişmiş ülke borsaları tamamen gelişmekte olan ülke borsalarının da büyük kısmı bir süredir düşüşlerini sürdürüyorlar.
Ana trend ayı piyasasına dönüşecek gibi görünüyor. Buna karşın Borsa İstanbul boğa piyasasına devam ediyor. Tabi yukarı yönlü hareketin anlamlı nedenleri var.
Birincisi Merkez Bankası büyümeyi önceliklendiren bir para politikası uygulamasını tercih ediyor. Bu yüzden politika faiz oranını aşağı çekiyor. Politika faiz oranına mevduatlar hızlı bir şekilde eşlik ediyor ve reel faiz rekor seviyelere geliyor.
Şuan mevduat faizleri yaklaşık yüzde 17-18'lerde iken enflasyon yüzden 83'lerde. Tahvil faiz oranları bir yerde risk faktörü içerdiği için Merkez Bankası paralelinde mevduatlar gibi aşağı gelmiyor. Bu durumda ekonomi yönetimi tahvillerin teminat ve karşılıklarda kullanımı ile ilgili getirdiği önlemlerle tahvil faizini indiriyor. Sonuçta alternatifsiz kalan borsa bu düşük faiz ikliminden yararlanmasını biliyor. İkincisi düşük faiz politikası ile büyüme hızının momentum kazanması şirketlerin performansına olumlu katkı yapıyor.
SADECE YERLİLER KALDI
Borsanın bu kadar yol almasına rağmen bazı verilerden hisse senetlerinin halen tam değerini bulmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.
Özellikle de dolar bazında. BIST 100 Endeksine tabi şirketlerinin tamamının piyasa değeri toplam 138 milyar dolarlarda. Buna karşın hisse senetlerinin ucuz ya da pahalı olduğu ile ilgili bir gösterge olan fiyat kazanç oranı ve piyasa değeri/ defter değeri rasyonlarının da olması gereken değerlerin biraz altında bulunduğunu söyleyebiliriz. Fiyat kazanç oranı 9,27, piyasa değerinin defter değerine oranı ise 3,32. Örneğin düşüşe rağmen SP 500'ün F/K oranı halen 15'lerin üzerinde.
Kısacası BIST halen yukarı yönlü potansiyeline sahip. Potansiyeli sanırım sadece yerli yatırımcılar değerlendirecek.
Biliyorsunuz yabancılar pozisyonlarını 19 milyar dolarlara kadar çektiler. Payları yüzde 30'larda... Her ne kadar yukarı yönlü potansiyeli de olsa hisse senedi yatırımlarına dikkat etmek gerekiyor. Endeksin yükselmesi her hisse senedinin yükseleceği anlamına gelmiyor.