Büyüme verilerinin anlamı
Yılın üçüncü çeyreği büyüme verileri Çarşamba günü TÜİK tarafından açıklandı. Sürpriz yok. Yüzde 4 civarında yoğunlaşan beklentilere paralel olarak yüzde 3,9 seviyesinde gerçekleşti. Zaten öncü göstergeler ilk iki çeyrekte güçlü gelen büyüme hızının üçüncü çeyrekte momentum kaybedeceğini gösteriyordu. Bazı makroekonomik verilerin sayısal düzeyi tabii ki anlam ifade ediyor. Ancak iç dinamikleri söz konusu verinin ekonomiye yapacağı katkının ve sürdürülebilirliğinin sorgulanması açısından daha çok anlamlı. Dolayısıyla bu bağlamda son büyüme verilerinin değerlendirilmesinde fayda var.
DIŞ TALEBİN KATKISI SINIRLI
Büyüme rakamları üç yaklaşımla elde ediliyor. Birincisi harcama yaklaşımı. Bu yaklaşımla iç talep ve dış talebin büyümeye etkilerini gözlemliyoruz. Kompozisyona göre eğer iç talep dış talebe nazaran ağırlıkta ise şu sonuçları çıkarıyoruz: Talep tarafından enflasyonist baskı oluşuyor. Aynı zamanda özel kesim ve hükümet harcamalarındaki artış sonucu büyüme, dış açığın yükselmesine de neden oluyor. Çünkü Türkiye'de yerleşikler harcarken ithal mallarına da talep gösteriyor.
Ya da içeride üretilen mallara talep gösterseler de üretimde dışa bağımlılığı yüksek olan sektörler daha fazla aramal ve hammadde ithal etmek zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla dış talebin yani net ihracatın büyümeye yapacağı katkı çok kritik önem taşıyor. Üçüncü çeyrekte de ikincide olduğu gibi yine iç talep katkısıyla büyüme söz konusu olmuş. Özel kesim tüketimlerinden yüzde 19,9, kamu harcamalarından ise 8,5 katkı gelmiş. Net ihracat ne yazık ki etkili olamamış.
FİNANS SEKTÖRÜ ZİRVEDE
İkinci hesaplama yöntemine gelelim.
Harcama yaklaşımının yanı sıra üretim yaklaşımı ile de büyüme verileri elde ediliyor.
Buradan da hangi sektörlerin büyümeye katkı yaptığını görüyoruz. Uzunca süredir ilk sırada yer alan finans kesimi üçüncü çeyrekte yine zirvede kalmış. Malum rekor negatif faiz bankacılık sektörünün karlılığını belirgin bir şekilde yukarı çekebiliyor.
Merkez Bankası'ndan yüzde 9,5 ile aldıkları likiditeyi bunun kat be kat üstünde krediye dönüştürebiliyor. Reel ekonominin asıl alanları olan tarım ve sanayi ise ne yazık ki üçüncü çeyrekte patinaj yapmışlar. Tarımın etkisi yüzde 1,1 seviyesinde kalmış. İnşaat sektörü bir süredir olduğu gibi bu çeyrekte de negatif etkisini sürdürmüş. İnşaat sektörünün küçülme oranı yüzde 14,1'lerde.
GELİR DAĞILIMININ ETKİSİ
Son olarak üçüncü yaklaşımı değerlendirelim.
Gelir yaklaşımı da büyüme oranının hesaplanmasında kullanılan diğer bir yöntem. Bu verilerden de elde edilen büyümenin ekonomi aktörlerine nasıl dağıldığını izliyoruz. Eğer dengesiz bir dağılım söz konusu ise büyümenin gelir dağılımını bozucu etkisinden bahsediyoruz. İlk dikkat çeken alt kırılım ücretlilere düşen pay. Yani işgücü ödemeleri... Üçüncü çeyrekte ücret ödemeleri yüzde 26,3'lere gelmiş. Düşük olmasına rağmen bir önceki çeyreğe göre çok az da olsa artış söz konusu. Bunun nedeni de büyük olasılıkla ücretlerin altı ayda bir revize olması. Her zaman olduğu gibi pastadan en büyük dilimi daha doğrusu pastanın yarısını net işletme artığı almış. Son çeyrekteki büyüme rakamı yüzde -0,5'den fazla gelmezse yılı yüzde 5'ler civarında bir büyüme ile kapatacağız. Rakamsal açıdan bu performansın iyi olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak ne kadar anlamlı bir büyüme olduğu ve ne kadar sürdürülebilir olduğu sorularının yanıtlarını izin takdirinize bırakıyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.