Uğur Mumcu ne güzel söylemişti değil mi: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz diye! Geçtiğimiz haftalarda çok tartışılan bir konu vardı hatırlarsınız:
7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail'in Gazze'ye gerçekleştirdiği vahşetle alakalı, Filistinliler üzerinden dönen "toprak sattılar" tartışmaları iyice büyüdü! Türkiye'nin yaşayan en büyük gazetecilerinden biri olan Murat Bardakçı, bu konuya son noktayı belgeli bir şekilde koydu. İddialar şu minvaldeydi:
"Filistin toprak satmadı diyenler zır cahillerdir."
SATILAN TOPRAK YÜZDE 6 "Eskiden Filistinli demek arazi satıp yaşayan insan demekti. İkinci harpten evvel o iki harp arasındaki Filistinli tipi arazileri satar sattıkça Beyrut'ta yer, harcar, Kahire'de harcar." Bardakçı konuya noktayı belgeli bir şekilde koydu.
Fatih Altaylı'nın Youtube'ta yaptığı yayına konuk olan Bardakçı, bahsi geçen toprak satışının 1948'e kadar yüzde 6'yı ancak bulduğunu ve bunların çoğunun Lübnanlı aileler olduğunu söyledi. Konuyu daha da detaylandıran Bardakçı şöyle dedi:
"1918'de işgale uğrayana kadar Yahudilerin elindeki topraklar yüzde 1.5'tur. Fakat bu araziler nereden geliyor? İlber'in dediği 'Filistinli demek toprak satıp Kahire'de yiyen tiptir' ifadesi yanlış. Bunlar Filistinli değil, Lübnanlı. Hristiyan aileler.
Bunlar, elllerindeki arazileri Yahudi ajanslara sattılar. Fakat yüzde 6'ya kadar." Bardakçı ülke gündemimizi birkaç haftadır meşgul eden bu konuyu
fikir değil, bilgi çerçevesinde
sonlandırmış oldu.
GEREKSİZ BIR TARTIŞMA İsrail, Filistin'e yönelik zulme devam ederken, ne kadar da gereksiz bir konu üzerine tartışıyoruz.
Böylesine gereksiz bir tartışmanın yerine oradaki insalıkdışı zulmü nasıl sonlandırabiliriz üzerine kafa yorsak keşke... Tabii bir yandan da gönül isterdi ki, Bardakçı bu konuyu yıllar evvel efsaneleşen ama uzun zaman önce son verdikleri "Tarihin Arka Odası" adlı programında enine boyuna ele alsa, konuk olarak da İlber Hoca'yı, Celal Şengör'ü ve Erhan Afyoncu'yu masada buluştursaydı, biz de saatlerce ekran başına kilitlenseydik!
BARDAKÇI'DAN YENİ KİTAP Murat Bardakçı'nın bu aralar yeni bir kitabı bitirme noktasında olduğunu Kasım'da yazdığı bir yazıdan okumuştuk. Atatürk'ün kardeşi Makbule Hanım üzerine olan bir çalışmanın içinde olan Bardakçı'nın yeni kitabını merakla bekliyoruz.
TÜRK DIŞ POLİTİKASININ YİRMİ YILLIK SERÜVENİ Cumhurbaşkanımızın yoğun diplomasi trafiğindeki mesaisinde yakınındaki isimlerden biri olan, danışmanı ve tercümanı olan, Fatima Gülhan Abushanab geçtiğimiz günlerde Müslüman Realist adında, Turkuvaz Kitap etiketiyle raflara çıkan bir kitap yayınladı. "Müessir Güç Kimliği ve Türk Dış Politikası" altbaşlığını verdiği kitabında Abushanab Türk dış politikasının yirmi yıllık serüvenini mercek altına alıyor.
ZARİF BİR DENGE Kitabın tanıtım yazısı şöyle: Bazen dünya, çatışma ve anlaşmazlıkların gölgesinde kayboluyormuş gibi görünebilir.
Çekişmeler, ittifaklar, güç oyunları ve daha birçok faktör, adeta devasa bir karmaşa yumağına dönüşebilir. İşte tam da bu noktada, gerçeklik ve barış arasında zarif bir denge kurmak gerekmektedir.
Yazar, "Müslüman Realist" kavramı yardımıyla bu dengenin izini süren Türk dış politikasının yirmi yıllık serüvenini anlatıyor.
REALİZMİN SINIRLARI ASILIYOR Kitap, insanoğlunun doğuştan gelen çatışmacı içgüdüsünü kabul ederken, bu kabule bir de şerh düşüyor. Klasik realizmin sınırlarını aşarak yeni bir perspektif sunuyor.
Yazar, akademik ve bürokratik kariyerinin getirdiği tecrübe ile sürdürülebilir barış için mücadele eden Türkiye'nin diplomatik hikâyesini keşfetmemizi sağlıyor.
Bu keşif için ise sıkça vurgu yaptığı "müessir güç" kavramını detaylıca tartışıyor. Uluslararası ilişkilerin çağdaş dinamiklerini anlamamızı sağlayan bu kitap, sadece teorik bir çerçeve sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bu teoriyi Türkiye pratiği ile gözler önüne seriyor. Deneyim ve analizin akıcı bir üslupta birleştiği bu kitap, devletlerin sağduyulu, hoşgörülü ve stratejik politikalarıyla dünya barışı için nasıl çalışabileceğini açıkça kanıtlar niteliktedir. Müslüman Realist, bu açıdan, okuyucularının karşısına merak uyandıran, kapsamlı, umut veren ve bilgi dolu bir anlatım olarak çıkıyor.
TÜRKİYE ONU OKUYOR! Geçen hafta Türkiye'de çok satan, çok okura ulaşan Mert Arık'tan bahsetmiştik. Bu hafta gene tüm çocukların müptelası olan bir yazardan bahis açalım: Şermin Yaşar. Kitapları çok ama çok okunuyor. Dedemin Bakkalı, LO, Çingo, Oh Ne Ala Memleket, Para Ağacı gibi kitapları milyonlar sattı. En son geçtiğimiz aylarda, İlber Ortaylı Hocamızla beraber kaleme aldıkları, Cumhuriyet'in İlk Sabahı adlı kitabı bugün hala çok satanlarda!Şermin Yaşar öte yandan geçtiğimiz yıl, Türkiye'nin kültür turizmine büyük bir hizmet yaptı, Ankara'da kendi imkanlarıyla, Kelime Müzesi'ni açtı. Türkçe kelimelerin, atasözlerinin ve deyimlerin anlamını çocuklara ve gençlere öğretmek amacıyla kurulan Türkiye'nin ilk 'Kelime Müzesi' oldu!
Ülke turizmine büyük katkı sağladı, yediden yetmişe tüm gençler müzeyi ziyaret etmek için Ankara'ya koşuyor.
SÖYLEME BİLMESİNLER Şermin Yaşar birkaç yıldır yetişkinler için de kitaplar yazıyor.
Deli Tarla adını verdiği kitabında nefis hikayeler kaleme almıştı.
Bu kitabıyla da 67. Sait Faik Hikaye Armağını'nın sahibi olmuştu. Sonrasında, Kalk Yerine Yat ismini verdiği öykü kitabını yayınlamıştı.
Bugünlerde Söyleme Bilmesinler adını verdiği yeni romanının çıkacağı haberi geldi. Yüz bin basılacak olan bu romanını merak ediyoruz Şermin Yaşar'ın!
Kitabın tanıtım yazısındaki aşağıdaki ifade bile şimdiden biz okurlarını meraklandırıyor. Belli mi olur belki kitap çıkınca bir röportaj yapar bu sayfalarda yayınlarız!
"Şermin Yaşar, Söyleme Bilmesinler'de, kalabalık bir ailenin ilk bakışta sıkı örülmüş gibi görünen nakışlarını ilmek ilmek çözüyor. Hem de roman kahramanlarına ayrı ayrı söz hakkı vererek yapıyor bunu. "Herkesin hikâyesini dinledin. Haydi, şimdi sen anlat: Aslında ne oldu, nasıl oldu?" diyor adeta. Karakterleri konuştukça çözülen bir sırlar yumağı, Söyleme Bilmesinler.
Yumak çözüldükçe iplerin uçları nerelerden çıkmıyor ki..."