Tüm savaşlar enerji kaynakları için yapılmaktadır. Petrolün yerine ikame enerji kaynakları önümüzdeki 30 yıl içinde ortaya çıkacak. Ancak doğalgaz, yüzyıllarca vazgeçilmez enerji kaynağı olmayı sürdürecek. Doğu Akdeniz'deki zengin doğalgaz rezervleri yaklaşık 50 yıldır petrol şirketleri tarafından biliniyor. Bu doğalgaz yataklarının kontrolünü ele geçirmek için Akdeniz havzasında Arap baharı ile Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ve Irak'ta yandaş hükümetler iktidara getirildi. Gezi ve 15 Temmuz olaylarıyla Türkiye'de mevcut hükümet değiştirilmek istendi.
BÖLGESEL GÜÇ TÜRKİYE
Hatta Libya ve Suriye'de iç savaşlar çıkarılıp ülkeler parçalanıp yeni sınırların çizilerek dikte edilmesi için ortam hazırlandı.
Ölen binlerce canın, doğalgaz yataklarını paylaşan Batılı enerji şirketlerinin gözünde hiçbir önemi yok. Bu kirli oyunu ancak bölgesel bir güç bozabilir. Bu güç Türkiye.
Küresel sermaye sahipleri ise bu kirli oyunu bozmak isteyen Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasını asla kabul edememektedir.
Yapılan her türlü engellemeye rağmen son yıllarda savunma sanayiini geliştirerek yerli ve milli üretimle batı ülkelerine bağımlılığını azaltan Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemiyle kirli oyunu bozacak güce ulaşması, batılı ülkeleri ve onların enerji şirketlerini telaşlandırıyor. Doğalgaz pastasını gizli anlaşmalarla paylaşan ülkeler, hep birlikte Türkiye'de var olan güçlü iktidarı, yıkmaya çalışıyor. Batı bu kez Türkiye'yi bugüne kadar görülmemiş şiddette bir psikolojik harbe maruz bırakıyor.
TÜRKİYE'NİN ELİ GÜÇLÜ
TSK'nın ulaştığı kapasite ve hükümetin gösterdiği siyasi irade, şu ana kadar doğalgaz paylaşımını engellemiştir. Türkiye, Akdeniz'deki bu oyunu bozmak için Libya hükümeti ile anlaşma imzalayıp Münhasır Ekonomik Bölge ilanı için hazırlanmaktadır.
BAE destekli Hafter güçlerinin Libya'da BM'nin kabul ettiği yönetime saldırması ve Türkiyeyi hedef göstermesi bu anlaşmayı engellemeye yöneliktir.
Bu anlaşma imzalandığı anda Türkiye, doğalgaz rezervi bulunan büyük bir alanı Münhasır Ekonomik Bölge olarak ilan edecek. AB, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'ni koruma adına Türkiye'ye yaptırımlar uygulayacağını ifade etmektedir.
Ancak bu yaptırımlar sembolik olmaktan öteye gidemeyecek. Pek çok AB bürokratının daha önce ifade ettiği üzere Avrupa'ya göçte Türkiye'nin önleyici rolü, NATO içindeki pozisyonu ve DEAŞ ile mücadeledeki kritik önemi nedeniyle Türkiye'nin eli, AB'ye karşı bu konuda güçlüdür.
ABD, CAATSA Yasası ile tehdit ettiği Türkiye'yi S-400 alımından vazgeçirip engellemeye çalışmaktadır. Ancak Türkiye, elinde bulundurduğu üsler ve stratejik konumu nedeniyle ABD'nin tehditlerinden yaratılan algının aksine derinden etkilenmeyecektir.
CAATSA Yasası, Türkiye'de bilinenin aksine genel yaptırımları içermemektedir.
Bu yasa, şirket ve kişiler üzerine uygulanan bir yasadır. Bu alımı yapan şirketlerimizin ya da bakanlarımızın ABD'deki mülklerine el konulması ve tutuklanması gibi hükümleri içerir. Bu yaptırım, Papaz Brunson olayında olduğu gibi Türkiye'yi derinden etkilemeyecek sembolik düzeyde kalabilir. F-35'lerin teslim edilmemesi ise kısa vadede Türkiye için önemli bir güvenlik zafiyeti oluşturmayacak. F-35'lerin teslim edilmeme durumu üretim ortaklığını içeren ticari bir sözleşme olduğu için ABD hükümetini ve ticari ortakları uluslararası hukukta zor durumda bırakacak.
Doğu Akdeniz'deki doğalgaz paylaşımına odaklanan Türkiye'nin, sosyal medya ile pompalanan erken seçim ve yeni kurulan parti söylemleri ile iktidarın zayıflatılması hedefleniyor. "Cambaza bak" denilerek Türkiye'nin dikkati, Akdeniz doğalgazından iç meselelere kaydırılmak isteniyor.
Türkiye iç meseleleri 2023 seçimine kadar rafa kaldırıp bu konuya odaklanmalı.
Çünkü doğalgaz meselesi bir anlamda Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek.