Suriye'deki iç savaşta kritik dönemece gelindi. Halep'te HTŞ ilerleyişi, Esad rejimini zayıflattı. ABD, Rusya ve İran'ın hesapları çatışmayı derinleştirirken, Türkiye sınır güvenliği ve bölgesel istikrar için kararlı adımlar atıyor. Bölgedeki gelişmeler yeni güç dengeleri oluşturabilir
1- Suriye iç savaşını kimler başlattı? Bu savaşla neyi amaçladı?
''Küreselciler'' diye tanımladığımız birkaç bin kişiden oluşan ve büyük bölümü Yahudilerden oluşan azınlık, 280 milyon kişiden oluşan süper güç ABD'nin yönetim mekanizmaları içine simbiyotik biçimde yerleşerek ABD halkını ve tüm kaynaklarını kendi çıkarlarını koruyan bir kukla haline getirmiştir. Küreselciler/Yahudiler ellerinde bulundurdukları dünya finans sistemi ile dünyanın her yerinde siyasi suikastler, kurdukları terör örgütleri, askeri darbeler, ayaklanmalar, iç savaşlar ile kendi çıkarları doğrultusunda 21. Yüzyılda dünyaya şekil vermeye çalışıyorlar.
İşte bu küresel güçler enerji kaynaklarına hükmedebilmek ve İsrail'in vadedilmiş topraklarına kavuşabilmesi için 154 ülkede bir örümcek ağı gibi oluşturdukları STK'lar ve onların iş birlikçileri ile Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslarda hem finansmanını sağladığı hem de organizasyonunu yaptığı halk hareketleri ile sözde demokrasi getirme adı altında tüm ülkelerde küreselcilerin çıkarlarına hizmet edecek hükümetler oluşturmak için ''Renkli veya Çiçekli Devrimler ile Arap Baharı'' olarak adlandırılan ayaklanmaları düzenlediler; Yugoslavya'daki Buldozer Devrimi(2000), Gürcistan'daki Gül Devrimi (2003), Ukrayna'daki Turuncu Devrim(2004), Lübnan'daki Sedir Devrimi(2005), Kuveyt'teki Mavi Devrim (2005), Irak'taki Mor Devrim(2005), Kırgızistan'daki Lale Devrimi(2005), Belarus'taki Kot Devrimi (2006), Moldova'daki Üzüm Devrimi (2009) renkli ve çiçekli devrimlerin bir kısmını oluşturdu. 2010 yılında Tunus'taki gösterilerle başlayan Arap Baharı kısa sürede Libya, Mısır, Yemen, Suriye ve Bahreyn'e yayıldı. Fas, Irak, Cezayir, Lübnan, Kuveyt, Ürdün, Umman ve Sudan'da sokak gösterileri başladı. Ülkelerin çoğunda yönetimler devrildi. Libya, Yemen, Irak ve Suriye'de iç savaş başladı.
ÜÇE BÖLMEK İSTEDİLER
Bu iç savaş sırasında Afganistan'da bulunan El Kaide isimli terör örgütüne bağlı DEAŞ örgütü Irak ve Suriye'de ortaya çıktı. ABD ve yandaşları DEAŞ bahanesi ile hem Irak'a hem de Suriye'ye yerleştiler. El Kaide'nin başka bir uzantısı olan Eş Şabab ve birçok terör örgütü Afrika ülkelerinde Somali, Burkino Faso, Mali, Nijer, Mozambik gibi ülkelerde hızla örgütlendi ve mevcut hükümetlerin ülkeyi yönetemeyeceği hale getirdi. El Kaide'yi ABD'nin istihbarat örgütü CIA'nın Afganistan'da Ruslar'a karşı savaşması için kurduğu ve finanse ettiği internette ortaya saçılan belgeler ile ortaya çıkmıştı. Küreselciler bu örgütleri hem kendi çıkarları doğrultusunda kullanırken hem de dünyada diğer inançlardan daha hızlı yayılan İslam inancını terör ile bağdaştıracak bir algı operasyonunu da beraberinde yürüttüler.
İşte küreselciler bu faaliyetleri ile hedefe koyduğu ülkelerde ya kendine itaat eden kukla iktidarlar oluşturuyor ya da itaat etmeyen yönetimleri terör örgütleri ile zayıflatarak petrol, doğalgaz, uranyum ve kıymetli madenleri sömürmeye devam ediyorlar.
Küreselciler bölge ülkelerinden Irak'ı da 3'e bölmek istediler ve Kuzey'de kurulan Bölgesel Kürt yönetimi ile kısmen bu sağlanmış durumda. Irak'da bir Sünni-Şii çatışması içinde zemin hazırlamaya çalışıyorlar. Lübnan ve Ürdün ise hem Şii-Sünni çekişmesi hem insan gücü ve doğal kaynaklarının yetersizliği nedeniyle İsrail için tehdit olmaktan çok uzak durumdalar. Küreselciler işte bu noktada İsrail'e tehdit olabilecek bir Suriye'yi üçe bölerek hem tehdit olmaktan çıkarıyor hem de oluşan küçük devletçikleri İsrail'in daha sonra vadedilmiş topraklar ideali noktasında kolayca işgal edebileceği hale getiriyor.
2- Gelinen noktada iç savaşta durum nedir? Taraflar kimlerdir? Hangi ülkeler iç savaşa neden müdahil oldular?
Suriye'de iç savaştan önce nüfusun %65'i Sünni Araplardan, %15'i Nusayri Araplardan, %12'si Türkmenlerden (Bir kısmı Araplaşmış ve anadili unutmuş), %3'ü Kürtlerden kalan %5'i ise diğer azınlıklardan oluşmaktadır. Batılı kaynaklar ise ısrarla Kürtleri %10 oranı ile en büyük ikinci gurup olarak göstermektedirler.
Bugün gelinen noktada Suriye;
Nusayri Arapların Lideri durumunda olan Beşer Esad'ın başkanlık ettiği rejimin yönettiği bölge, İdlib merkezli HTŞ etrafında birleşen 10'dan fazla oluşumun bulunduğu Muhalif Sünni Araplar ile Afrin merkezli Türkmen ve Araplardan oluşan SMO'nun yönettiği bölge ve YPG/SDG görünümlü PKK' nın yönettiği bölge olmak üzere fiilen üçe bölünmüştür. 5,5 milyon Suriyeli komşu ülkelere sığınmış ve ülke içinde 6 milyon insan oturdukları yerlerden başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. ABD ve Batılı müttefikler ise İsrail'e düşmanca davranan ve ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen Esad rejimini yıkmak için başlangıçda tüm muhalifleri desteklerken sanki hiç görülmemiş gibi ortaya çıkan DEAŞ'ın muhaliflere karşı savaşarak büyümelerini seyretmiş hatta el altından desteklemiş sonunda da Terörle Mücadele adı altında PKK'yı Suriye'ye taşıyarak YPG/SDG adı altında otonom bir Kürt Yönetim Bölgesi kurmak için çalışmıştır. DEAŞ'ın çekildiği tüm topraklar terör örgütüne teslim edilmiştir.
Çoğu zaman Esad Rejimi Muhaliflere karşı çekilmek zorunda kaldığı tüm toprakları YPG/SDG'ye savaşmadan teslim etmiştir. ABD'nin desteğini alan YPG/SDG görünümlü PKK terör örgütü bu kadar az nüfusuna rağmen Suriye topraklarının %30'nu işgal etmiş ve işgal ettiği yerdeki Arap, Türkmen ve diğer azınlıkları evlerinden sürerek göç etmeye zorlamıştır. İleride yapılacak bir halk oylaması için demografi yapıyı değiştirmek için çaba harcamaktadırlar. Binlerce km öteden gelen ABD, Rusya ve İran kendi çıkarları korumak ve ilave kazanımlar elde etmeye çalışırken Türkiye , ülkesinin bölünmesini engellemek, güneyinde bir terör devletinin kurulmasını önlemek, maruz kaldığı göç dalgasını durdurmak ve Türkmenlerin varlığını sürdürebilmesi için bu savaşa istemeden müdahil olmak zorunda kalmıştır. Türkiye Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunacağı ve mevcut rejimin demokratik bir seçimle değişeceği çözüm sağlanması gerektiğini savunmaktadır.
3- Savaşın Türkiye'ye etkisi nedir, pozisyonu ne olmalıdır?
Türkiye'ye bu savaş nedeni ile 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacı olarak gelmiştir. Bu kadar çok sığınmacının bulunması Türkiye'yi hem ekonomik hem de sosyolojik olarak etkilemiştir. PKK terör örgütü, Suriye topraklarından Türkiye'ye karşı pek çok terör saldırısı düzenlemiştir. Irak'ta yok olmak üzere olan terör örgütü faaliyetlerini Suriye'ye taşımıştır. Türkiye, Suriye Milli Ordusu adı altında toplanan ana omurgasını Türkmenlerin oluşturduğu muhalif gurubu destekleyerek Suriye topraklarında sınırımızdan 30 km genişliğinde bir tampon bölge oluşturmak ve PKK terör örgütünü sınırlarımızdan uzak tutmayı planlamıştır. Bu tampon bölge aynı zamanda terör örgütünün Akdeniz'e ulaşma planını da engellemektedir. Bu nedenle operasyonlar düzenleyerek SMO ile birlikte Suriye'nin bazı bölgelerini kontrol altına almıştır. Kontrol altına alınan bölgelerde seçimle yerel yönetimler oluşturulmuştur.
Suriye'nin en önemli kenti Halep Muhalif HTŞ tarafından nasıl bu kadar hızlı ele geçirildi? Muhalifler neden şimdi harekete geçti?
Halep'in ele geçirilmesi hangi ülkeyi nasıl etkiler ve bu durumdan en karlı hangi ülke çıkar?
CEPHE ZAYIFLATILDI
Esad rejiminin en büyük destekçisi Rusya, Ukrayna savaşında kayıp veren birliklerini takviye edebilmek amacıyla Suriye'ye konuşlandırdığı askerlerinin yarısını ve önemli silah sistemlerinden bazılarını da geri çekti. İran, Şii milislerden oluşan birliklerinin neredeyse tamamını, Lübnan'da İsrail'in saldırılarına karşı direnen Hizbullah'a destek olmak için yolladı. Suriye ordusunu ayakta tutan iki ülkenin askerlerini çekmesi Halep cephesini zayıflattı.
ABD istihbarat unsurları yıllardır Muhalifleri rejim ile savaştırıp her iki tarafında yıpranmasını sağladı ve ortaya çıkan her boşlukta YPG/SDG terör örgütüne toprak kazandırdı. Bu seferde öyle oldu; PKK/ SDG'nin kontrolünde olan Münbiç ile daha batıda bulunan ve Esad Rejimi tarafından terör örgütüne tek kurşun atmadan devredilen Tel Rıfat arasındaki bölge muhaliflerin kontrolü altında idi. Muhalif birliklerin Halep'e doğru hareketlenmesi ile cephe gerisinde boşluk oluştu. PKK/SDG bu iki bölgeyi birbirine bağlayacak bir koridor oluşturmak üzere Muhaliflerin kontrolünde olan bölgeyi işgal etmek için harekete geçti. Bunu fark eden SMO Tel Rıfat'a operasyon düzenleyerek ele geçirdi. Böylece terör örgütünün dolayısı ile ABD'nin planı bozuldu.
EN KARLI İSRAİL ÇIKTI
Halep'in alınması Esad rejimini derinden sarstı. Baas yönetimi ve Ordu'nun Esad'a olan güveni sorgulanmaya başladı. İran'ın prestiji sarsıldı. İran'a ait kışlalar ve bazı silahlar muhaliflerin eline geçti. HTŞ ve SMO başta olmak üzere tüm muhalif guruplar birlikte hareket etmeye başladı. Moral üstünlük ve harekat insiyatifi muhaliflerin eline geçti. Türkiye terör örgütünün saldırılarını düzenlediği Tel Rıfat'ın ÖSO Tarafın alınması ile güvenliğini pekiştirdi. Bu işten en karlı İsrail çıktı; Lübnan'a gelen İranlı Şii Milislerin büyük bölümü Suriye'ye acilen geri dönmeye başladı. İsrail Lübnan'da rahat bir nefes aldı.
4- Bundan sonra Suriye İç savaşında olması muhtemel senaryolar nelerdir? Bu senaryolar Türkiye'yi nasıl etkiler?
Hama'ya çekilen Suriye birlikleri burada savunma hattı oluşturuyor.
İran, Lübnan'a götürdüğü Şii milislerin bir kısmını geri getirirken ayrıca Irak'da bulunan Şii milislerden de takviye birlikleri Hama'da bulunan cepheye taşıyor. Rejim askerleri oluşturulan savunma hattında tutunamaz ve Hama düşerse Esad rejimin sonu gelir. Muhaliflerin Şam'a ulaşmasına hiçbir engel kalmaz. İran ve Rusya Suriye'den tüm askerlerini çekmek ve üslerini kapatmak zorunda kalır. Muhalifler Hama'yı ve Şam'ı alıp yönetimi düşürürse, ABD HTŞ'ye terör örgütü olması bahanesi ile saldırabilir. PKK/ SDG' ye alan açılabilir. Türkiye için en kötü seçenek ortaya çıkar. Türkiye ABD ile ciddi anlamda karşı karşıya gelir.
Suriye İran'a resmi davette bulunarak asker isteyebilir. Bu durumda milis kuvvetler değil daha ağır silahlı düzenli İran ordu birlikleri cephe hattına gelir.
Savaş daha da uzar. İran'ın Suriye rejimi üzerinde etkisi artar. Rusya Akdeniz'de bulunan tek üssünü kaybetmek istemez, küçük bir bölgede de olsa rejimin mutlaka ayakta kalmasını ister. Bu nedenle Lazkiye yakınlarında bulunan Tartus Deniz üssü ve Hımeymim Hava üssünü korumak her şeyi yapacaktır. Rus paralı askerlerinin yanı sıra Rus Askerlerinin de çatışmalara bizzat katılacağını göreceğiz.
İşte bu durumda Rusya savaşta kayıplar verecektir. Bu nedenle Suriye iç savaşı bir vekalet savaşı olmaktan çıkıp Türkiye'nin Rusya-İran ve ABD ile karşı karşıya geldiği bir duruma evrilebilir.
POLİTİKA DEĞİŞECEKTİR
TÜrkiye bugün gerek askeri kapasitesi gerekse kararlı lidere sahip oluşu ile kendi çıkarlarını koruyacak güce geçmişle kıyaslanamayacak şekilde sahiptir. Trump, ABD'nin kayıplarının kazanacaklarından çok olduğunu gördüğü takdirde Suriye politikasını değiştirmekten kaçınmayacaktır. Önemli olan bu süreç içerisinde Türkiye'de siyasi partilerin koşulsuz ve amasız Suriye konusunda Cumhurbaşkanı'nın temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yanında durabilmesidir. Tarih sadece kazananları ve kahramanları yazar, devlet ise hainleri hiç unutmaz.