Türkiye artık küresel güçlerin oyuncağı değil. Eskiden olduğu gibi birilerinin ileri garnizonu gibi hareket etmiyoruz. Dünyada kartlar yeniden karılırken dik duruşumuzla her geçen gün etkimizi artırıyoruz. İşte, Suriye'deki kimyasal saldırının ardından ABD ve Rusya arasında yaşanan krizde oynadığımız rol ortada. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki taraf arasında adeta bir arabulucu gibi yaptığı kritik görüşmeler, tansiyonun düşmesine katkı sağladı.
Bu gelişme, Türkiye için doğru pozisyonun ne içimizdeki bazı uşakların savunduğu gibi Amerikancılık'ta, ne de bir takım güdümlü çevreler tarafından pompalanan Rusçuluk'ta değil tam bağımsız dış politikalarda olduğunu göstermiştir.
Türkiye'nin körü körüne Amerikan ve Batı politikalarına bağlanmasını isteyenler de Rusya'nın arkasına takılmasını isteyenler de bu ülkeye kötülük yapmaktadır.
İki kesimin de savunduğu mandacılıktan başka bir şey değildir.
ATATÜRK'ÜN İLKESİ
Bunu şöyle ifade etmek de mümkün:
Türkiye, birileri istiyor diye ne ABD'yi ne de Rusya'yı tamamen karşısına almaz, almamalıdır. Şu an olduğu gibi her iki tarafla da "eşitlik" ve "milli çıkarlarımız" üzerine kurulu ilişkiyi sürdürmeye devam etmek en doğru olandır.
Erdoğan'ın dünkü "Ne ABD ile olan müttefiklikten, ne de Rusya ile enerjiden güvenliğe kurduğumuz ilişkilerden, ne İran ile ilişkilerimizden vazgeçmeye niyetimiz yoktur. Bizim Rusya, İran, Çin gibi ülkelerle kurduğumuz ilişkiler Batı ile kurduğumuz ilişkilerimizin alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Bu durum her iki tarafın da başka alanlardaki yanlışlarını ifade etmemize engel değildir" sözleri Türkiye'nin tam bağımsız politikalarının dünyaya bir kez daha ilanıdır.
Yedi düvele karşı yaptığımız Kurtuluş Savaşı'nın ardından Cumhuriyetimizin kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya konulan "tam bağımsızlık" ilkesinin gerektirdiği de işte budur.
İZMİRLİLERE HAKARET
İnanılır gibi değil! İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu çıktı ve "İzmir'de trafik sorunu yoktur" dedi. Bu, özellikle sabah ve akşam saatlerinde sıkışan trafikte saçını başını yolan İzmirlilere resmen hakarettir, kent halkıyla dalga geçmektir.
Bunun başka hiçbir açıklaması yoktur, olamaz da... Kentteki sivil toplum kuruluşları İzmirlilere yapılan bu hakarete sessiz kalmamalı ve tepkisini ortaya koymalı diyeceğim ama maalesef bu mümkün değil.
Çünkü, bugün İzmir'de bir çok sivil toplum kuruluşu ve birçok oda Aziz Kocaoğlu'nun kentte kurduğu 'tek adam düzeninin' bir parçasıdır. O yüzden Kocaoğlu, İzmirlilerin aklıyla böyle alay etse de çıtlarını çıkaramazlar. Ama onlar sessiz kalsa da İzmirli, Kocaoğlu'na gerekli cevabı er geç verecektir. Yerel seçimlere şunun şurasında ne kaldı?