İzmir'in deniz ticaretinde Avrupa'nın gözde bir limanı olduğu 19. yüzyıl sonlarında Bayraklı, doğal güzellikleri ile "İzmir'in İzmiri"dir.
Ihlamur, manolya, sakız ağaçlarının ve bahçelerinde çiçeğin her türlüsünün yetiştiği sahildeki köşklerin nefis görünümü yöreyi yurdumuzun cennet köşelerinden biri haline getirmişti.
Baylıkçılardan Bornova Ovası çiftçilerine kadar her ülke insanının kenetlendiği, kardeşçe yaşadıkları şirin bir semttir Bayraklı...
****
Bayraklı uzmanı Adil Akçamlı anlatıyor:
"19 yüzyılın ortalarında Trabzon'dan gelerek doğal yapısına hayran kalan Yahya Hayati Paşa, yaptırdığı köşkten İzmir'e hergün atlı arabayla gitmiş, bu sistem 1894'te belediye başkanı olduğu dönemde de devam etmişti. Komşuları Rum Pitokas, Belçika Konsolosu Eduardo Devries, dişçi Adnan Bey Bayraklı'nın ileri gelenleriydi."
****
Ekonomik yönden varlıklı olan bu kişilerin yanında ovada yaşamlarını tarım ve hayvancılıkla sürdüren Türklerle Rumlar arasında maddi açıdan uçurum vardı. Bu durum İzmir'de de aynıdır.
Akçamlı'nın anlattıklarına göre; halkın yoksulluğunun yanında eğitim eksikliği de göze çarpmaktaydı. İlk Cumhuriyet okulu olmasına, çok başarılı bir eğitim-öğretim göstermesine karşın her yıl Bayraklı İlkokulu'na gelen müfettişler, "Zengin kişilerin bulunduğu semtlerde bakanlıklardan para istemeyin. Eritenel, Komili, Eczacıbaşı aileleri size gerekli yardımları yapar" diyerek, okula ödenek çıkartmıyorlardı.
Akçamlı'yı dinlemeye devam...
"Kuşkusuz saydığımız varlıklı aileler çevredekilerin yağını, bakliyatını, pirincini karşılıyor, yoksul çocuklara hergün yemek veriliyor, ancak et, süt, şeker almak için öğretmenler imece usulüne başvuruyor, mahalleyi dolaşarak para bulma yolunu seçiyordu."
***
Önceki yıllara dönecek olursak, 1907 yılında kurulan İtalyan mektebini, Bayraklı kültüründen ayıramayız. 1845 yılında yapılan Aya Triyada Rum Ortodoks Kilisesi'nin karşısında 1902 yılında Yahya Hayati Paşa ile Rum Pitokas'ın bağışladığı arsaya, Saint Antuan Katolik Kilisesi yapılması Papa yardımcısı Monsenyör Timoti'nin açılışa gelerek Yahya Hayati Paşa ve Pitokas'ı altın madalya ile ödüllendirmesi, Bayraklı için önemli olaydır.
Çünkü, Saint Antuan Kilisesi, ikinci ibadet yeri olma özelliğini taşımaktadır. Ayrıca Katolik nüfusun yoğunlaşmasının yanı sıra kilisede görev yapan papaz Francesko Jamatta'nın İtalya'da saygın kişiliği ile tanınması burada ibadet yerinin yapılmasında önemli rol oynamıştır.
Levantenlerden dar gelirlilerin çocukları da okula gidemiyor, bu da halkın büyük bir çoğunluğunu etkiliyordu. ÇareyiKatolik camiası buldu.
Yine Saint Antuan Kilisesi'nin girişimi ile aynı sokak üzerinde 16 derslik üç katlı İtalyan mektebini inşa ettiler. 1907 yılında görkemli bir törenle açılan bu şirin eğitim yuvasına Türkler de kayıtlarını yaptırdı.
* * *
İtalya'dan gelen öğretmenler Soure Magdelena, Soure Katerina, Soure Rinalda Türkçe bilmiyorlar, özellikle ana sınıfın yarısı Türk olduğundan öğretmenler ilk günden Türkçe öğrenmeye başlıyor, sonraki yıllarda Türk öğrenciler de İtalyancayı öğrenmiş oluyordu.
Rahmetli Mazhar Zorlu da ailece Bayraklı kökenli...
Mazhar Abi, 1927 yılında kaydını yaptırdığı İtalyan mektebinin ana sınıfını şöyle anlatmıştı:
"Evimizin üst yamacında büyük bir arsa içinde üç katlı taş yapıydı. Sabahları sınıflara girerken önce İtalyan çocuklardan Santa Maria gibi ilahileri söylemeleri isteniyor, ardından bizler giriyorduk. İtalyan çocukların giyim kuşamlarına hayrandım. Üzerlerinde hergün gördüğüm tertemiz, ütülenmiş pantolon ve ceketler bana cazip geldiğinden babama da onlar gibi giyinmek istediğimi söylerdim. Birgün babamın beni Kemeraltı'na götürüp şapkadan ayakkabıya, ceketten pantolona kadar arzuladığım tüm giysileri alması, yaşamımda unutamayacağım izler bırakmıştı."
***
Adil Akçamlı'dan son söz:
"Levantenlerin yaptıkları en önemli girişimlerden biri de bizlere Avrupa kültürünü getirmeleriydi. Moda, müzik, edebiyat ve ekonomide onların ağırlıkları hissediliyordu. Madam Dimitriye Türk kızlarına elbise dikmesini öğretiyor, mösyö Prosen, Erdoğan Atagün, Süreyya Orbay, Mübin Ulusoy gibi semtin gençlerine gitarla müzik dersi veriyor, Zeki Yavaş ilk tiyatronun perdesini açıyordu."