Av geyikleri
Karşıyaka'da eskiden Tilla Restoran'ın karşısındaki Melek Sineması'nın altında bulunan Avcılar Kulübü'nde "En iyi yalan-palavra yarışması" yapılır, kazananın şerefine güzel bir "akşam masası" düzenlenirdi. İşte size yarışmalarda dereceye girmiş üç palavra....
Yeşilbaş ördek ve pilav
Azak Mustafa anlatıyor:
"Siz bilmezsiniz. Eskiden Mavişehir'de EGS'nin olduğu yer sazlıktı, su birikintileri vardı. Biz orada ördek avına çıkardık. Bir gün yine ördeğe gittim, pusuya yattım. Su birikintisine ben diyeyim 1500, siz deyin 2000 ördek indi. Atsam 2-3 tanesini vuracağım, cebimden misinayı çıkardım, sazlıktan bir boru kestim, şnorkel gibi kullanarak suyun içine daldım, misinayla ördeklerin ayaklarını birbirine bir güzel bağladım. Tam son ördeğin ayağını bağlıyorum, ördekler bir ürk, havalan, al beni Büyük Yamanlar Dağı'nın tepesine bırak. Bunla bitse iyi. Karşıdan da bir kaplan gelmiyor mu?
Dinleyenler bıçak kemiğe dayandığı için müdahale ettiler: "Ulan tamam birinci oldun, yeter. Kaplan gelmesin artık..."
Balıkçı Zihni ve kaptan
Bizim Gürkan Ertaç da yalancılarla pek sıkı fıkıdır. Yakında çıkacak kitabına aldığı bir palavrayı aynen aktarıyorum.
"Balıkçı Zihni çok iyi yüzerdi ve aynı zamanda son derece güçlü, kuvvetli bir delikanlıydı. Bir gün arkadaşlarıyla bahse tutuşmuş, 'Ben istersem Karşıyaka İskelesi'nden denize atlar, gelen körfez vapurunu iskeleye yanaştırmam' demiş. Yaparsın, yapamazsın derken bahislere tutuşulmuş, sıra uygulamaya gelmiş. Zihni herkesin meraklı bakışları arasında denize atlamış, iskeleye yanaşmak üzere olan 9 Eylül vapurunun pervanesini yakalamış, aynı zamanda da vapurla iskele arasına gövdesini siper etmiş. Kaptan bakmış vapur hareket edemiyor, kaptan köşkünden bağırmış, 'N'olur Zihni vapur dolu. Bostanlı'ya sürükleneceğiz, izin ver yanaşalım' demiş. Zihni de acımış, pervaneyi salıvermiş, vapurdakiler derin nefes almış. Tabii bahiste yüklü bir parayı cebine indirdiğini söylemeye gerek yok.
Vapur sefası ve ördek
Sıkı bir avcı olan, eski defterdar rahmetli Nihat Ertürk anlatmıştı:
"Arkadaşlar... Tüfeğim arıza yaptı, götürdüm, Hisar Camisi'nin arkasında tamir ettirdim. Karşıyaka'ya döneceğim. Yürüdüm, Konak Vapur İskelesi'ne, Hasköy vapuruna bindim. O zaman Hasköy'ün güvertesinde tente yok, güvertede açıkta gidiyoruz. Ben oturdum, tüfek de namlu havada yanımda duruyor. Derken, bizi sıyırtarak iki yeşilbaş ördek geçti. Yanımdaki genç dürttü: 'Amca çaksana bunlara bir tane' diye. Reddettim, oğlum vapur meskun yer, ayıp olur dedim. Aradan 5 dakika geçti, iki yeşilbaş ördek daha... Genç yeniden dürttü: 'Amca günah bunlara, patlat indir gari...' Yine olmaz dedim ama yumuşadım da... İçimden, bir daha geçerse benden günah gider diye geçirdim. Derken bir yeşilbaş daha geçmez mi, tüfeği kaldırdım, çaaaat, patlattım. Vapur Karşıyaka İskelesi'ne geldi ama insanlar yığıldı, inemiyor. Bir de ne görelim; benim vurduğum ördek bacadan düşmüş, nar gibi kızarmış. Kaptan personele, "Oğlum buna yazık olmasın, yanına fıstıklı, üzümlü bir pilav yapın" demiş. Yapmışlar... Yer sofrası kurulmuş, yoğurt da var yanında, çalakaşık yiyorlar..."
Dinleyenlerden biri sordu: "Peki vapur ne oldu, ne yaptınız?" Avcı biraz şişindi, ekledi: "Napcaz, kaptan dedi ki bizim keyfimizi bozmayın, atın halatı, yanaştırın vapuru iskeleye..." İşte böyle daha ne yalanlar var, ne yalanlar. Onlara hayırlı avlar olsun, bize onların yalanlarını yazmak düşüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.