Burhan Özfatura'ya sordum:
"Türkiye yerli marka otomobil yapamaz mı?"
Hemen yapıştırdı cevabı:
"Alasını yapar. Yeter ki, arzu edilsin... Yeter ki, ülkemizde hakim olan yerli ve yabancı kartellerin hegemonyası ve kamuya olan hakimiyeti sona erdirilsin."
***
Özfatura, Başbakan ve Ekonomi Bakanı'nın devamlı olarak yerli araba üretecek bir "babayiğit" aradıklarını vurguluyor, sonra 27 Mayıs sonrasındaki "Devrim" macerasını hatırlatıyor ve ekliyor:
"Merhum Cemal Gürsel kasden mahkum edildi. Araç yarı yolda stop etti. Zira benzin konmamıştı. Olay, aylarca mizah konusu yapıldı. Projenin rafa kaldırılması, ithalatın devamı sağlandı. Hiçbir medya organı Cemal Gürsel'in diğer Devrim otomobili ile yola devam ettiğini yazmadı. Ortada bir başarısızlık değil, sabotaj vardı."
***
"Nasıl yaparız?"a devam:
"Yeter ki, rüşvetler önlensin. Sivil ve askeri ihaleler tam anlamıyla şeffaf hale getirilsin. Aracıların, çantacıların, komisyoncuların, iş ve ihale takipçisi tiplerin önü kesilsin. Partililerin, yandaşların, sivil ve askar emeklilerinin, eski ve yeni milletvekillerinin velhasıl tüm çıkar mihraklarının köküne kibrit suyu ekilebilsin."
* * *
Bir soru daha:
"Türk markası otomobil üretmek gerçekten şart mıdır? Rantabl mıdır?"
Özfatura'dan cevap:
"Bu teşvikler savunma sanayiine, gemi inşa sanayiine. Nano teknoloji, moleküler biyoloji, fizik, genetik, bilgisayar üretimi gibi sektörlere yönlendirilse daha iyi olmaz mı? Niçin telefon, bilgisayar ve benzeri ürünlerin ithalatı için milyar dolarlar ödüyoruz. Bunları çok daha kaliteli, çok daha ucuza yapacak çok sayıda firmamız vardır. Ama bunlar ne hikmetse ihalelerde dışlanmaktadır."
kentten
Karataş için bildiklerimiz
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini herkes kendince görür.
Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.
Ama, bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlılıkla yaklaşır kentine.
Çevresine gönül gözüyle bakar.
Kendini değişik insanların yerine koyar, onların yüreği ile hissetmeye çalışır, öylece yazar...
Yazar yazdığı zaman, bir çok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları anımsamak ister.
Bu düşünceden yola çıkarak, İzmir'in kırk bir semti bir farklı edebiyatçı yazar tarafından kaleme alındı. Okurla buluşan kırk bir kitaplık dizi, hem İzmir için bir ilk olması, hem de İzmir'in köklü halk kültürüne bir armağan olması açısından yüksek değer taşımaktadır.
***
İşte bir Karataş çocuğu olan Avram Ventura bir solukta okuduğumuz "Belleğin Tozla Sayfalarında: Karataş" isimli eseriyle karşımızda.
Okuyun ve Karataş'ı yaşayın.
küpe
Zaman herşeyi alır götürür, geçerken de hiçbir şeyi unutmaz.
Xavier de Maistre
laflama
* Gayri dayanamam ben bu hasrete; Facebook profilini tekrar aç kıııız!
* Kurt kocayınca kuzunun maskarası olur, peki kuzu kocayınca kimin maskarası olur?
* Sen seversin "yar" dersin, o sana hıyar der. Sevmek hıyarlık mıdır yani!
* Ulan 4-5 yabancı dil bilsen ne oluyor yani, evdeki hatunun dilini anlamadıktan sonra!
İbrahim Ormancı'dan