Ahmet Diker, daha önce de defalarca yazdım... Benim tabirimle 'iflah olmaz' bir Karşıyaka ve yeşil-kırmızılı renklerin sevdalısı... Yıllardır iğneyle kuyu kazarak araştırıp kaleme aldığı "Direnişten Dirilişe / Kaf Sin Kaf / Destanını Yazanlar" adını verdiği kitabı Karşıyakalıların başucu kitabı oldu... Gönül adamı Diker'in tükenmeyen Kaf Sin Kaf sevdasını destansı bir dille anlatan kitabının ikinci baskıya hazırlandığının haberini aldım...
Umudunu asla yitirmeyen, sonsuzluk mührünü yüreğinde taşıyan Karşıyakalıların öyküsünü yazan Ahmet Diker'i dinleyelim:
"Kitabımın büyük ilgi görmesinin, okuyanlar tarafından övgüyle söz edilmesinin mutluluğunu ve gururunu anlatacak kelime bulamıyorum... Rüyalarım gerçek oldu, kitap ikinci baskıya giriyor...
Bu arada kitabı okuyanlardan KSK ile ilgili yeni belge ve fotoğraflar yağmaya başladı...
En ilginci ise İstanbul'dan aldığım bir telefon oldu, İstanbul İETT Genel Müdürlüğü'nden aranıyordum... Kitabımı okumuşlar, kulübümüzün kurucularından Süreyya İplikçi hakkında bilgi istiyorlardı...
***
"İzmir'in işgalinde Yunan Kralı Konstantin, generallerine Yunan ordularını yönetip denetleyeceği, kendisinin de konaklayabileceği güvenli bir yer bulunmasını emreder... Yunan generalleri kralın istediği şartlara en uygun binanın İplikçizade İsmail Bey'in Karşıyaka yalısındaki köşk olduğunu tespit ederler... Yunan Yüksek Komiseri Aristidis Stergiadis, köşkün sahibi İsmail Bey'in büyük oğlu Süreyya İplikçiyi makamına çağırır... Masraflarını karşılamak kaydıyla köşkün kendilerine kiralanmasını ister... Kardeşi Sadi Bey ile birlikte bu köşkte yaşayan Süreyya İplikçi, köşkü vermemek için uzun süre direnir, direnir ama köşkün zorla el konulmasına engel olamaz. İdam edilmek üzere Yunanistan'a sürgüne gönderilir...
30 Mayıs 1921'de Konstantin ve eşi İplikçizade İsmail Bey'in köşküne gelir... Köşkün girişindeki mermerin üzerine serilen Türk bayrağını çiğneyerek eve girer... Bu olay, İplikçizade ailesi ve Karşıyakalılar için çok büyük bir üzüntü ve nefret kaynağı oluşturur...
İzmir'in kurtuluşundan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluşun ilk üç gününü aynı köşkte geçirir... Gazi Paşa köşke girerken, yere Yunan Bayrağı sererler... İntikam için Gazi Paşa'dan bayrağı çiğneyerek içeri girmesini isterler... Atatürk, "Bayrak bir ülkenin namusudur, şerefidir. Konstantin bir hata yapmıştır, ben o hatayı yapmam" der. Yunan bayrağını kaldırtarak köşke girer...
Yaşamının dört yıl, altı ay, on altı gününü cephelerde geçiren Süreyya Bey, İzmir'in kurtuluşundan sonra Gazi Paşa'nın çabasıyla idam edilmeden geri döner...
Daha sonra iş hayatına atılan Süreyya İplikçi'nin yolu İstanbul'a düşer, yıllarca İETT'de çeşitli görevlerde bulunur ve İstanbul'da rahmetli olur..."
Ahmet Diker'den son söz:
Kaf Sin Kaf'ımızın kurucularının; savaş alanlarında yazdıkları destan gurur kaynağımızdır... Ne mutlu bizlere Karşıyakalıyız, ne mutlu bizlere Kaf Sin Kaf'lıyız...
kentten
Okumuş ve Okumamış
Türkiye Spor Yazarları Derneği Şube başkanlarının soyadları son derece ilginçtir.
Birbiriyle aynı, ya da benziyor. İzmir Şubesi'nde Mehmet Ali Okumuş 18 yıl başkanlık yaptı. Yerine Bahri Okumuş seçildi. O da iki dönem şubenin başında.
İzmir'dekiler hep Okumuş da, Antalya Şubesi'ndeki başkan da İzmir'e nispet Okumamış. Bu şubede İbrahim Okumamış da iki dönemdir görevi başarıyla götürüyor. Bir tarafta Okumuş'lar, diğer tarafta Okumamış'lar.
pazar gırgırı
Yutturmaca böyle olur
Çok zengin bir Amerikalı ölmüş ve öbür dünyaya gitmişti. Melekler kendisini karşılayıp önce cennete götürdüler.
İçeride yüzlerce melek flüt çalıyor, sayısız insan sıkıntıdan esneyerek boş boş dolaşıyordu.
Sonra, milyarderi alıp cehenneme götürdüler.
Burada herkes dipdiriydi.
Kadınlar da, erkekler de zevk ve neşeden sarhoş olmuşa benziyor, deliler gibi dans ediyorlardı. Meleklerden biri sordu:
"İkisini de gördün. Hangisini istiyorsun?"
Milyarder hiç düşünmeden cevap verdi:
"Cehennemi tabii..."
Adamı doğruca cehennemin kapısına bıraktılar. Fakat, ilk adımını atar atmaz, kendisini kaynar suların içinde bulunca acele feryadı bastı.
Amerikalı milyarder çevresini saranlara:
"Siz bana yalan söylediniz. Benim demin gördüğüm cehennem böyle değildi."
Meleklerden biri cevap verdi:
"Senin dünyada yaptığın reklamlar gibi... Biz de demin sadece cehennemin reklamını gösterdik."