Eğitimci misin pazarlamacı mı?
Geçen hafta velilerin 'tam gün eğitim'le ilgili sıkıntısını dile getirdiğim yazıdan sonra, öyle çok geri bildirim aldım ki. Meğer daha neler varmış neler... Ama dinlediğim hikayelerden biri vardı ki, hepsinden başka.
Yer İzmir'de bir ilköğretim okulu. Çocuğunu birinci sınıfa kaydettirmek isteyen anne, müdür yardımcısının kapısını çalıyor. Bu arada da bir ricada bulunuyor.
Çocuğunun, hakkında çok iyi şeyler duyduğu bir öğretmenin sınıfına kaydedilmesini istiyor. Müdür yardımcısı, bunun için 3 bin lira ödemesi gerektiğini söylüyor. Anne şaşkınlıktan fal taşı gibi açılan gözlerle soruyor: 3 bin lira mı!
Bizim müdür yardımcısı, "Evet" diyor...
Anne, çocuğunun babasıyla ayrı olduklarını ve birkaç ay önce işsiz kalıp kendi ailesiyle birlikte yaşamaya başladığını, bu parayı asla ödeyemeyeceğini söylüyor.
ALIVER CANIM!
Müdür yardımcısı "Tamam canım! Sen de bir yazıcı alıver okulumuza" diye kestirip atıyor.
Durumunu anlatan, daha doğrusu anlatamayan! anne, çaresiz çıkıyor odadan. Piyasadaki yazıcı fiyatlarına bakıyor, kendi işsizlik maaşına bakıyor, anne babasının emekli maaşına bakıyor... Yok, çıkamıyor işin içinden. Tekrar gidiyor okula. "Ben bu yazıcıyı da alamam" diyor. Bizimki "Tamam" diyor ve ekliyor:
At 500 lira, çözelim bu işi!
Şimdi soruyorum: Kadın "İşsizim" demiş, "Yalnızım" demiş, "Gücüm yok" demiş...
Daha ne desin be adam!
SENİN HADDİNE Mİ!
Hadi vicdanın yok, bunu geçtim; Sen bu ülkenin çok değerli öğretmenlerini nasıl "maddi pazarlık" konusu yaparsın? Bir eğitimci olarak bu konuda para konuşmaya nasıl varır dilin? Temsil ettiğin koskoca eğitim camiasının böylesi çirkin bir olayla anılmasına nasıl elverir gönlün?
Onu da geçtim, sen hangi devletin memurusun be adam! Senin o "Ne koparsam kar" diye baktığın kadına bu devlet işsiz kaldığı için maaş veriyor maaş! İş bulana kadar ihtiyaçlarını karşılasın da "namerde" muhtaç olmasın diye.
Senin kibirinden gerim gerim gerilerek oturduğun o koltuğun temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bugün engellisinden dul ve yetimine, yaşlısından gazisine, işsizinden hasta yakınına bakana kadar her vatandaşının yanında.
YANINA KALMAZ
Sen kim oluyorsun da, devletin sarıp sarmaladığını hoyratça hırpalıyorsun! Eskidenmiş o, "Yaparım, yanıma kar kalır" günleri. Bir BİMER'e, bir CİMER'e bakar koltuğundan zıplaman. Arkandan da kimse üzülmez, çünkü gidişin kayıp değil kazanç olur.
Bilmem anlatabildim mi?
ÇİRKİNLEŞMEDEN KONUŞALIM
Şunu da söylemeden geçemem: "Öğretmen seçmek", gerçekten çirkin bir kavram.
Ama insan, çevresinden duyduğu güzel sözlerden etkilenip kayıt sırasında bazı isimleri telaffuz edebiliyor.
Nitekim ben bile yaptım. Biraz mahcup, "Rica etsek olabilir mi?" şeklindeki girizgahımdan sonra bizim okulun müdür yardımcısı olan hanımefendi, aynen şunları söyledi: "Bakın, içiniz son derece rahat olsun. Öğretmenlerimizin hepsi birbirinden değerli, tecrübeli. Geçtiğimiz yıllarda bu talepleri karşılamak için her sınıfa belli kontenjanlar ayırdık ama gördük ki; en çok şikayet, falanca öğretmeni yana yakıla isteyen velilerden geldi. O yüzden ben, müdahale etmeden süreci takip etmenizi öneririm." "Tamamdır hocam" dedim ve ekledim:
"Eğitimci olan sizsiniz ve ben size güveniyorum." Aramızda ne bir çirkin ısrar, ne de pazarlık asla söz konusu olmadı.
Böyle eğitimcilerimiz de başımızın tacı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.