Canım annem. Pazarda çiçek bulmuş, nasıl da mutlu. Hayatı boyunca en sevdiği üçleme 'çiçek-çocuk-kitap' oldu.
Bugün Anneler Günü... Annesini küçük yaşta kaybedenlere mi zor, annesinin yaşlandığına gün be gün şahit olup 'o ayrılık günü yaklaşıyor diye' yüreği taşla eziliyormuşçasına canı yananlara mı, anne diye bir eski fotoğrafa veya bir mezar taşına bakıp kalanlara mı... 9 yıldır anneyim, 4 yıldır da annesiz... Bazen gözlerim dolar, usul usul ağlarım bir başıma. Annesizliğim mi daha çok yakar canımı, yoksa günü geldiğinde yavrumun annesiz kalacak olması mı bilemem... Hatırlıyorum da, ortaokul yıllarımda annemi uyurken izler ve sessizce ağlardım "Bir gün ölecek ve ben onsuz kalacağım" diye...
Pandemi bitse de, Deniz'le sinemada portakallı gazoz içip patlamış mısır yesek...
Düşünüyorum da, anne ve evladı arasındaki ilk dramatik kopuş doğumla birlikte yaşanıyor aslında. O günden sonra da "o karşılıklı çok sevme hali" hiç son bulmuyor. Kendi bedeninde bir can büyütmenin, bir bedende iki can 9 ay yaşamanın öyle bir büyüsü var ki... Hep sevilen ve hep özlenen... Bir daha asla öyle kavuşamasak da, hep o kavuşmanın kıyısında yaşamlar sürüyoruz. Öyle ki bazen ölüm bile bu bağı söküp atamıyor. Bazen içimden konuşurum annemle. Ve hayat her seferinde bir işaret gönderir beklediğim cevaplara dair... Annelik, anne olma hali ve çocukluk... Hep çok sevgi, çok coşku, çok fedakarlık, çok hüzün, çok çaba, çok beklenti demek... Her şeyden çok olma hali belki de.
GICIK OLDUGUM ANNE TİPLERİ
1. Anneliği iki omzuna apolet gibi takıp etrafa caka satanlar.
2. Çocuğunu "şartlı seven" mükemmeliyetçi tipler.
3. Çocuğunu sürekli başkalarıyla kıyaslayıp, yerli yersiz eleştirenler.
4. Sürekli anneliğin zorluğundan şikayet eden mızmızgiller.
5. Çocuğunu öve öve bitiremeyip, yere göğe sığdıramayanlar