Sosyal medya, geride bıraktığımız hafta küçük bir erkek çocuğunun annesi ile konuşmasını içeren video konusunda yine ikiye bölündü.
Kimi, "Çocuk dediğin kırlarda koşar" cümlesini alkışladı, kimisi de "Sen tembel bir insansın, tembelsin sen" cümlesindeki küstahlığı yerden yere vurdu.
Herkesin bakış açısı farklı. Olumlu, olumsuz her türlü eleştiri yapılacak tabii ki. Çünkü çocuğun görüntüsü videoya çekilmiş, yüzbinlerce kez de izlenmiş.
Ama üslup "acayip" sıkıntılı. Mesela anlamlı bir çoğunluk, çocuğun söylediklerini doğru bulmakla birlikte üslubundaki kabalığa dikkat çekmiş. Haklılar mı, bence evet. Ama yine yorumlara dönüp baktığımızda, bir çocuktan beklediğimiz üslup hassasiyetini, yetişkinlerde göremiyoruz.
Ne yaman çelişki değil mi?
Kimi "eril küstahlığa", anne figürünü ezmesine, babayı taklit etmesine kadar vardırmış eleştirinin dozunu. Bu çocuk kim bilir büyüyünce nasıl bir insan olacakmışmış!
Hayır, paylaşımın altındaki yüzlerce farklı yorumu okumasam, hepimizin kusursuz derecede nazik ve anlayışlı, çocuğunsa tam bir canavar olduğuna ikna olacağım.
Mesela videoyu olumlu cümlelerle alıntılayıp paylaşan bir çocuk psikiyatristine, -üstelik de bir meslektaşı- "Hocam sen çocuk psikiyatristi olduğuna emin misin ya" diyebiliyor, iyi mi! Evet, evet.
Üslup. Çok haklısınız!!!
Oysa mesele kimin haklı olduğu değil. Mesele, bir konuyu tartışırken de, iki ayrı uçtan birbirimize bakarken de "akıl-izan-saygı" üçgeninde kalabilmek.
DÖK VE TOPLA, YOK YA!
Çocuk dediğin de böyle eğitiliyor zaten.
Nasihatten çok, senden gördüğüyle.
Mesela Deniz, ikimizin de çok farklı düşündüğü bir konuda dilinin ucuna ilk geleni söyleyip benim sinirlerimi zıplattıktan 10 dakika sonra "Bu konuda konuşmak istiyorum" diye yanıma geldiğinde, "Hayır" diyorum. "O kadar kolay değil. Birkaç dakika önce hoyratça sarf ettiğin o sözler beni incitti ve hala bu durum devam ediyor". İnsan ilişkileri öyle "Hadi kırdım döktüm, toplayayım bari" mantığıyla ilerlemiyor ki.
Tanık olduğum ve yaşadığım tartışmalardan çıkardığım iki temel sonuç var:
-Aile ve arkadaşlarla tartışmalarda, mutlaka ve mutlaka bir üslup ve denge tutturmak şart.
-Diğerleriyle tartışmak zaman kaybı.
Nedenlerine gelince:
-Bu tartışmalarda genellikle kimsenin derdi karşı tarafı anlamak değil, doğru bildiğini en yüksek perdeden dillendirmek.
Boşu boşuna kafanız şişiyor.
Günün sonunda da kimse başlangıçtaki fikrinden bir milim sapmıyor.
-İstediğini söyleyen, istemediğini işitince hemen mızıkçılık yapıyor. E madem ağlayacaksınız, oynamayalım öyleyse!
SANA GÖRE KÜSTAHLIK BANA GÖRE ÖZGÜVEN
O videodaki çocuk meselesinde benim ne düşündüğüme gelince...
Çocuğu asla sevimsiz bulmadım ve yapılan eleştirilerin çoğunu da haksız ve abartılı buldum. Ne olursa olsun, bir çocuğun aklından geçeni özgürce ifade etmesi çok önemli. Kimileri buna küstahlık diyor, ben özgüven.
Elbette terbiyeli ve saygılı olsunlar ama bastırılıp ezilmesinler büyüklerin dünyasında. Hemen sesini, sözünü yükseltmene "Bak geliyor tokat" diye tehdit etmene gerek yok ki! O sözünü bitirsin, yanlış bulduğun noktaları tane tane, sakince anlat. Önyargılarınızın aksine, çocuklar onları "gerçekten" sevip, "gerçekten" anlamaya çalıştığımızda sohbetimizden de keyif alıyorlar, öğütlerimizi de dinliyorlar.
SEVİYOR, SEVMİYOR...
Hazır konu tartışmalardan açılmışken, şu tespitimi de paylaşmadan geçmeyeyim:
Bazıları ne yaparsanız yapın sizi anlamıyor veya yanlış anlıyor. Bazıları da her koşul ve şartta sizi anlıyor. Papatya falı bakmak yerine, karşı tarafın tutumu bu iki durumdan hangisine uyuyor, ona bakmalı belki de!