Hayalini kurmak bile güzel
Şimdi moda, olmasını istediğin ne varsa, olmuş gibi yazmak.
Mesela şöyle bir liste olabilir benimki:
■ Oğlum, hatırlatmama gerek kalmadan derslerine düzenli olarak çalışır, ödevlerini yapar.
■ Odasını her zaman temiz ve düzenli tutar.
■ Evin içinde alakasız yerlerden çiğnenmiş sakız, kirli bardak, cips, çikolata, şeker poşeti, kirli çorap toplamak zorunda kalmam.
■ Ev işlerine yardımcı olur, çöpü dökmek gibi yaşına uygun sorumluluklarını yerine getirir.
■ Pişirdiğim her yemeği severek yer ve her seferinde "Annecim eline sağlık" der, tabağını bulaşık makinesine yerleştirir.
■ Benimle konuşurken kelimeleri özenle seçer, her zaman sevgi doludur, saygıda asla kusur etmez.
■ Zaman zaman fikir ayrılığına düşsek de, tartışmalarımız kırıcı değil, yapıcıdır.
■ Herhangi bir şey talep ettiğimde asla avazı çıktığı kadar "annneeeeüüüööööö" diyerek itiraz etmez, "Peki annecim" der.
Nasıl ama? Gerçek olamayacak kadar güzel, değil mi?
YA ÖYLE OLSAYDI...
Yani zaten normali bu elbette.
Düşünsenize, çocuklarımıza en basit sorumluluklarını bile her gün, tekrar tekrar hatırlatmak zorunda kalsak, her dakika gereksiz bir kapris ve itirazla karşılaşsak, talepler hiç bitmese ve her türden fedakarlığımıza ağız burun kıvırılsa, uğruna canımızı verecek kadar sevdiğimiz evlatlarımız, kalbimizin üstünde şımarıkça tepinip dursaydı hayat ne zor olurdu değil mi!
OYSA HİÇ KİMSE KİMSEDE SONSUZA KADAR KALMIYOR
İnsan bu. Beşer şaşar. Kırarsın da, kırılırsın da... Önemli olan hatayı kabul edip sahiplenmek ve elbette "gönül almak". Ama bir gönlü aynı yerden kaç kez kırabilir ve kaç kez geri alabilirsin ki... Biz sanıyoruz ki bazı sevgiler bitimsiz, bazı insanlar hep bizimle. Oysa kimse kimsede kalmıyor sonsuza kadar. Bir an geliyor ve anlıyorsun ki; ortada ne kırılacak bir kalp kalmış ne de alınacak bir gönül...
AĞZIMIZIN TADI KAÇARSA DA KAÇSIN!
Süleyman Demirel'in meşhur sözlerindendir: "Meseleleri mesele etmezsek mesela kalmaz" der. Yaprak Dökümü'nün Hayriye Hanım'ı da benzer bir yerden bakar meseleye (!) ve der ki:
"Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın" Ne yapalım peki? Kırılıp dökülmüşlüğümüze bir de eylemsizliğimizi ekleyip oturalım mı? "Kol kırılır yen içinde kalır" deyip susalım mı? Evlada, kardeşe, eşe dosta sonsuz bir sabır gösterip susup yutup oturalım mı? Bence meseleleri mesele edelim ki, meseleler hallolsun. Kendi küçük hayatlarımızın Hayriye Hanımları gibi olmaktan vazgeçelim artık ve bırakalım, ağzımızın tadı kaçarsa da kaçsın!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.