Nedendir bilinmez TV reklamlarını çoğumuz "es" geçeriz.. Medya dünyası için önemlidir bu reklamlar.
Bunca program, nice diziler hep bu reklamların beslediği bir finans ürünüdür...
Hesaplar kitaplar, gelir getirisine göre yapılır. İşin sanat yönü firma sahiplerini ilgilendirmez. Program ucuz olmalı; herkes tarafından izlenmeli, kanala ve firmaya para kazandırmalı... Gerisi hikaye... İşte bu; arz ve talebin cuk karşılığında; yediden yetmişe herkesin izlediği "evlilik programları" gündeme gelip oturuverdi.
Bir tanıdığım, doktor arkadaşının hastalarına, evlilik programı müptelası olduğu için; yayın saatlerinde randevu vermediğini söylemişti de, ağzım açık kalmıştı.
Ah memleketimin güzel insanları ne oldu bize böyle.. Herkes mi evde kaldı da toptan feyz alıyoruz.
Milli piyango misali..
"Ya çıkarsa".. Ekrandan belki bizim kucağımıza düşer bir afeti- devran..
Konumuzun asıl kahramanları ekranın şen bülbülleri evlenmeye gelmiş adaylar.
Hepsi içimizden birileri.. Fiziksel yapılarına laf söylemek bize düşmez. Hepimizi Allah yaratmış. Fakat ekranda sergiledikleri muhteşem şovların arka mutfağını da görseniz.. Bir tarihte sevgili Zuhal Topal'ın evlilik programında uzman konuktum.
Ünlü tv'nin kapısından girdiğim anda; dünyam tersine dönüyordu.. İçimden çok da üzülüyordum. Ümit kapısıydı onlar için bu programlar. Kimsenin tanımadığı sıradan biriyken bir anda Türkiye'nin izlediği insan oluyordunuz.. Makyajları yapılırken, giyim kuşamlarında bir kapris sormayın gitsin. Neredeyse "Hülya Avşar da kimmiş" kıvamına gelmişlerdi bir ay içinde...
Ekran başında izleyenlerin "evin var mı", "araban var mı", "emekli maaşın ne kadar" sorusuna sinirlendikleri kadar ben kızamıyordum bu insanların en elzem isteklerine.. Düşünsenize son bir ümit.. Ömürleri boyunca canlarının istediği hiçbir şeyi yapamamışlar. Sürekli hesap kitap. Maddi zevkleri hep kısıtlı.. Tv'lerde böyle bir şansı yakalamışken; sponsor kıyafetler, birileri makyajlarını yapıyor.
Çayları kahveleri ellerine geliyor. Ruhları şaşkın, bedenleri şaşkın. Ben üzgün üzgün onları izlerken; işimi bile yapmak istemiyordum..
Onların; emekli maaşın, evin araban diyen cılız seslerini; dışarıda yat isterim, yılda 3 kez dünya seyahati ve marka çantalarının maddeye doymamış sesleri bastırıyordu... NE YAZIK.. Ben bu programları yıllar geçmesine rağmen hala üzülerek izliyorum...
Nedendir bilinmez TV reklamlarını çoğumuz "es" geçeriz.. Medya dünyası için önemlidir bu reklamlar.
Bunca program, nice diziler hep bu reklamların beslediği bir finans ürünüdür...
Hesaplar kitaplar, gelir getirisine göre yapılır. İşin sanat yönü firma sahiplerini ilgilendirmez. Program ucuz olmalı; herkes tarafından izlenmeli, kanala ve firmaya para kazandırmalı... Gerisi hikaye... İşte bu; arz ve talebin cuk karşılığında; yediden yetmişe herkesin izlediği "evlilik programları" gündeme gelip oturuverdi.
Bir tanıdığım, doktor arkadaşının hastalarına, evlilik programı müptelası olduğu için; yayın saatlerinde randevu vermediğini söylemişti de, ağzım açık kalmıştı.
Ah memleketimin güzel insanları ne oldu bize böyle.. Herkes mi evde kaldı da toptan feyz alıyoruz.
Milli piyango misali..
"Ya çıkarsa".. Ekrandan belki bizim kucağımıza düşer bir afeti- devran..
Konumuzun asıl kahramanları ekranın şen bülbülleri evlenmeye gelmiş adaylar.
Hepsi içimizden birileri.. Fiziksel yapılarına laf söylemek bize düşmez. Hepimizi Allah yaratmış. Fakat ekranda sergiledikleri muhteşem şovların arka mutfağını da görseniz.. Bir tarihte sevgili Zuhal Topal'ın evlilik programında uzman konuktum.
Ünlü tv'nin kapısından girdiğim anda; dünyam tersine dönüyordu.. İçimden çok da üzülüyordum. Ümit kapısıydı onlar için bu programlar. Kimsenin tanımadığı sıradan biriyken bir anda Türkiye'nin izlediği insan oluyordunuz.. Makyajları yapılırken, giyim kuşamlarında bir kapris sormayın gitsin. Neredeyse "Hülya Avşar da kimmiş" kıvamına gelmişlerdi bir ay içinde...
Ekran başında izleyenlerin "evin var mı", "araban var mı", "emekli maaşın ne kadar" sorusuna sinirlendikleri kadar ben kızamıyordum bu insanların en elzem isteklerine.. Düşünsenize son bir ümit.. Ömürleri boyunca canlarının istediği hiçbir şeyi yapamamışlar. Sürekli hesap kitap. Maddi zevkleri hep kısıtlı.. Tv'lerde böyle bir şansı yakalamışken; sponsor kıyafetler, birileri makyajlarını yapıyor.
Çayları kahveleri ellerine geliyor. Ruhları şaşkın, bedenleri şaşkın. Ben üzgün üzgün onları izlerken; işimi bile yapmak istemiyordum..
Onların; emekli maaşın, evin araban diyen cılız seslerini; dışarıda yat isterim, yılda 3 kez dünya seyahati ve marka çantalarının maddeye doymamış sesleri bastırıyordu... NE YAZIK.. Ben bu programları yıllar geçmesine rağmen hala üzülerek izliyorum...
Ara verelim
İlişkiler konusunda uzman değilim. Fakat yıllardır astroloji yorumları yaparken; öyle çok hikayeler dinliyorum ki..
Al birini vur ötekine. Bu hikayelerin içinde elle tutulur olanı yok mu diyeceksiniz. Tabii ki var fakat benim aklımda kalanlar hayata dair yaşanan ilginç olanlar. Dünya güzeli bir kızımızla; yaşı artık kemale ermiş bir beyefendinin aşkına bir dokunduralım isterseniz.
Kızımızla bu beyefendi iki yılı aşkın bir süre bir ilişkinin içindeler.. Gel zaman, git zaman beyefendi aniden bu güzel kızımıza "biraz ara verelim" der.. Der de.. Kızımız bu konuda neler der. Ben her zamanki Marko Paşa kıvamında; dert dinleme modunda genç kızın anlattıklarına yorum yapmaya çalışırken; aklıma takıldı..
Beyefendi 18 yıllık bir evliliğini sona erdirdikten tam 5 yıl sonra genç kızla tanışıyor ve 2 yıl süren bir beraberliğin ardından "evliliğimin yorgunluğunu üstümden atamadım ara vermek istiyorum" gibi saçma sapan bir kaosun içine giriyor..
Beraberliklerin bitmesine eyvallah.. Mezara kadar hangi aşk sürüyor ki.. Hele uzmanların "aşkın ömrü 3 yıl dedikleri ve üstelik ispat ettiği bir dönemde". Gerçi artık 3 yıl gibi bir sürenin bile uzak bir ihtimal olduğu şu günlerde beyefendinin gerekçesi tuhaf geldi.. "Evliliğimin yorgunluğunu üstümden atamadım." Vücut toksini mi bu.. Belli ki bu kızmız yormuş beyefendiyi de, kibarlıktan çoktan unuttuğu karısının üzerine atıvermiş koskoca yalanı.. "Ara verelim" ne saçma bir cümle. İlişki arası reklam.
Daha sonra filmin ikinci yarısı. Her şey ne kadar ucuzladı. Kibarlıkla kaçışlarda bile kocaman bir kabalık yatıyor. Benim kafam basmadı.. Peki sizin???