Kıskançlık üzerine söylenen ucu bucağı olmayan konulara girmek istemiyorum.
Benim derdim insanın doğasında var olan bu duyguyu ne kadar kullanıyoruz. Birçoğumuzun yaşadığı bu duygunun altında "egomuzu ne kadar yendik" falan diye edebi cümleleri de hızlıca geçtikten sonra aklıma takılan, kıskançlığın şekil değiştirmesi...
Karşımdaki adam eski karısı için söylenip duruyordu; "Evliliğimizin başında mutlu olduğumuzu sanıyordum Önceleri her şey güzeldi.
Tanıştığımızda saatlerce konuşurduk.
Üstelik yüz ve fiziği de fena değildi. Şimdi kendimi sorgulasam da, galiba ona aşıktım.
Sonra yavaş yavaş her şey değişti. En ufak şey için bitmeyen kavgalar, ardı ardına gelen gözyaşlarından bıktım.
Ben bu evliliğin bitmesine değil de, iki çocuğumuzun durumunu düşünüyorum. Boşandıktan sonra asla bir daha evlenemez. Kıskanç biri olduğum için falan değil.. Çocuklarımı üvey babanın eline bırakamam. Hele evlenmeye kalksın, kızının yüzünü göremez." "Evettt"... Bu kadar serzenişin altında yatan kocaman bir kıskançlığı görmüyoruz.
Yok canım ne kıskançlığı .. Adam kızını düşünüyor...
Üstelik yıllardır aynı yastığa baş koymuşlar. Karısının ne haddine bu saatten sonra elin adamlarını hayatına almak. Tövbe tövbe... Adam haklı, ha ha...
Karşımdaki kadın sinirden tir tir titrerken eli sık sık büyük sabırla ve emekle aylarca mücadele ettikten sonra bıraktığı sigara paketine gitmekle vazgeçmek arasında gidiyordu...
"Aslında aşkımız çoktan bitti. Yıllarca onun her fırsatta çevresini süzmesine tahammül ettim en son olaya kadar. Utanmadan sekreterini evine kadar bırakmış.. Bana da yalan söylüyor bir erkek arkadaşımdı diye. Doğruyu söylese ne kızar, ne de kıskanırım" Acabaaa??.. Hiç sanmıyorum..
Bu örnekleri tüm matematiksel işlemlerden geçirip çoğaltsak sonunu getiremeyiz.
Karşı komşusunun evliliğinden tutun, eşyasına kadar her şeyi dert eden, vücudunun bilmem ne kıvrımlarını başkalarıyla kıyaslayan, başkalarının banka hesaplarını öğrenmek için yakın arkadaşlarının çevresini kullanan, sosyal medya hesabında her şeyi ince ince araştırıp da bilmiyorum görmedim diyen..
En cesur, cüretkar ve en zor olanı, herkesi öven ve asla kıskanç olmadığını her fırsatta dile getiren...
Beni en çok güldürenler ise karşımda öhür öhür ağlayarak "çoook kıskancım bu huyuma dur diyemiyorum" diyenler. Bence en masum tür bunlar. Konudan fazla uzaklaşmadan hemen ilk fırsatta en yakın nöbetçi uzman psikologlarımın kapısını tıklattım. (Sağolsunlar ne zaman bir şey sorsam beni kırmazlar).
Meğer kıskançlık ne zor konuymuş.
Çocukluk yıllarında başlayan bu temel içgüdü duygusuyla birlikte, kişinin egosu devreye girerek hemen otomatik savunma sistemi geliştiriyormuş.
Aynı zamanda yetersizlik ve sevgi eksikliğiymiş. Hangi tür kıskançlık olduğu çok önemliymiş. Bazıları faydalı, bazıları beyin tuzlarının dengesini bozacak kadar korkunç zararlıymış. Kafam allak bullak oldu.
Artık karşıma kim otursa Richter ölçeği hassasiyetiyle elimde olmadan kıskançlık bulgularını bulmaya çalışıyorum. Bu konuda nerden aklıma takıldı nerelere geldim şimdi hangi çıkış yolunu bulmaya çalışacağım derken; oğlum büyük bir öfkeyle beni aradı.
Sevgilisinin kıskançlığı yüzünden aralarında büyük bir kavga kopmuş.. Güleyim mi ağlayayım mı? Terzi kendi söküğünü elbet bir gün dikecek.
Duygusal kazalardan uzak bir hafta sonu diliyorum arkadaşlar...