İnsanoğlu doğar, büyür, yaşlanır ve ölür olgusunu fazla kurcalamak istemiyorum.
Doğanın kanununu kurallarını biz mi değiştireceğiz "Yok ben daha çocuk kalmak istiyorum, şu ergenlik çağı olmasa veya en güzeli tam elli yıl genç kalsam" ah biz kadınların muhteşem rüyasıdır. Canlı olmanın zaruretinden mi nedir? Hepimizin dört mevsimi olduğu gibi; ülkelerin de büyüme ve olgunlaşma dönemleri vardır. Çocukluğumuzu hatırlayalım. Annemizin kaşı gözüyle idare edildiğimiz günlerin korku ve heyecanlarını unutmak mümkün mü? Hatta bir defasında annemin diline düşerim maazallah burnumdan fitil fitil getirir, bir daha beni yanında götürmez korkusuyla gittiğimiz misafirlikte, zehir zemberek çay içmiştim.
(Biz çocukların en güzel heyecanları farklı bir eve gidip o evin bize ilginç gelen yerlerini keşfetmekti) Bir tık daha öteye geçersek, gençlik dönemi dediğimiz ergenliğe ilk adım attığımız günlerde ne zorlu bir süreç yaşamışızdır. Herkesin acı ve tatlı bin bir anısı vardır bu dönemlere ait. Kendimizi keşfetme yılları oldukça sancılıdır.
"Ben muhteşem bir ergenlik geçirdim" diyenimiz eminin çok azdır. Ne çok merak ettiğimiz konularımız vardır o yıllarda. Var olan yeteneklerimizle baş başa kalamayız. Çünkü bizi dışarıdan yönetecek bir ordu büyüklerimiz vardır. Tehlikeli görürler bizi. Ah gençlik, başlarında kavak yelleri, olmadık işler açar başımıza diye denetim altında tutuluruz. İlişkilerimiz ölçülüdür. Arkadaşlarımız özenle seçilir ve disiplinin ucu bucağı kaçırılır. Genelde lise çağlarımızın ilk yıllarıdır. Bu konuda; ergenlik çağıma ait anlatacak o kadar çok anım vardır ki. Okulumuzun bitiş saatinde son zille birlikte nefes nefese eve koşardım.
Evle okul mesafesi arasında dakika tutulur, eğer benim uzaklığım otuz beş dakikayı aşmışsa, eve geldiğimde kaçacak köşe aradım.
Derdimi anlatmak için annemin sakinleşmesini beklerdim.
YAŞANACAK VE BİTECEK
Gelelim ülkelerarası büyüme ve genleşme dönemlerine.
Biz kolay bir tarih geçirmedik.
Öyle bir elimiz yağda, bir elimiz balda hiç olamadık. Koskoca bir kurtuluş savaşı kolay kazanılmadı.
Şehitlerimiz ve kayıplarımızın haddi hesabı yok.
Toprağımızın her bir santimetresi şehit kanlarıyla sulandı.
Bu durumda, Allah'ın bize takdiri diyoruz. Nasıl doğarken; ailemizi seçemiyorsak yaşayacağımız toprağı da seçme şansımız da yok. Kaldı ki; biz oldukça şanslıyız. Ülkemizin her anlamda güzellikleri hiçbir yerde yok. Aksini söyleyen varsa çarpılırız. Son günlerde bir çoğumuzun bu ülkeden kaçma telaşı içinde olmalarını da anlamış değilim. Evet, zor günler geçirdiğimiz bir gerçek.
Nedenini sorguladığımız zaman her kafadan bir ses çıkıyor. Biz bile kendi içimizde bin bir dilde konuşuyoruz. Kendi duygularımıza ne kadar da istesek, tercüman olamadığımız bir gerçek. Dünya milletlerinin yaşadığı tozlu, zorlu yollardan biz de geçiyoruz. Herkesin dönemi farklı. Avrupa'nın karanlık yıllarını tarih sayfalarında okudukça iyi ki o yıllarda yaşamamışız diye şükrediyorum.
Şikayet etsek de, üzülsek de, isyan da etsek, bu süreç yaşanacak ve bitecek. Kaldı ki; milletlerin de ergenlik dönemleri var.
Biz bu çağımızı geçirmiş olmamıza rağmen dış güçler tarafından hala denetim altında tutuluyoruz. Sürekli bize parmak sallıyorlar.
Çünkü büyüyüp gelişip serpilmemiz onlara dokunuyor.
Ne güzel, küçük bir çocukken onların her dediğini yapıyorduk. Uzaktan, bizi idare etmeleri işlerine geliyordu.
EN OLGUN ÇAĞIMIZ
Hani her ailede olan akraba ilişki dramaları vardır . "Koynumuzda yılan beslemişiz" türden. Biz de bunu, Feto denen olayda yaşadık. Hala, küçük kırıntıları olsa da, temizlenmiş durumdayız.
Eğrelti otu misali, ayıklaya ayıklaya bitireceğiz. Geriye kalan başımızı dik tutup "Biz artık büyüdük" diyebilmek. Son günlerde yapıyoruz zaten. Korkmadan tüm dünyaya kafa tutabiliyoruz.
Dünya ticaret ilişkileri önemli, bunu hepimiz biliyoruz. Çok şükür bizim her şeyimiz var. Ortaokuldayken bile ezbere bilirdik. Üç yanımız denizlerle kaplı, dağlarından yağ, ovalarından bal akan verimli vatanımızla dünyanın en üst düzeyinde topraklarına sahibiz.
En kötü şartlarda ne olur?
Kendi yağımızla kavrulur gider aç kalmayız. Peki öteki ülkeler ne yapar? Hepsi bunama dediğimiz tüm işlevlerini kaybetme dönemine girmiş ve bizim en olgun çağımızı kıskanıyorlar. Topraklarının verimini tüketmişler. Hepimizin bildiği bir atasözü vardır "Yiğitliğe .... sürmüyorlar". Kuyrukları dik içleri boş. Çocukluğumdan beri hayvansever olduğum için çok kızdığım, daha çok erkek çocuklarının yaptığı kedilerin kuyruklarına teneke bağlamasıydı.
Kedi koştukça tankır tunkur ses çıkarırdı. Evet boş ses çıkaran dik kuyruklardan bize ne. Neyse anlatılacak çok şey var.
Köşemizi fazla işgal etmeyelim.
Son sözümüz "en büyük Türkiye" olsun.. İyi ki bu ülkede doğduk. Mutlu hafta sonları..