Bilgisayarımın başına ne zaman geçsem aklımdan bin bir düşünce geçiyor.
Muzip konular çok daha ilginç olmasına rağmen, siyaset bir kere kalemime yapışmış durumunda.
Kaçamıyorum. Alıp başımı gidemiyorum başka konulara..
İçimden bir ses konuşmaya başlıyor. "Onu da yaz, bunu da yaz" diye..
Siyasetin labirentleri arasında dolaşmanın farklı bir enerjisi var. Son dönemde dünya haritasının yeni şeklini eminim hepimiz merak etmeye başladık. Ne oluyoruz böyle diye...
Sürekli değişen senaryoların akıl oyunlarına ayak uydurmanın ucu bucağı kaçmış durumunda.. Bizim kimseye geçit vermeyeceğimiz kesin de; dünyanın başrol oyuncularıyla başımız bayağı dertte.
Tahmin sınırlarımızı aşan durumların cirit attığı gizemli Sherlock Holmes hikayelerini geride bırakan, yeni dünya senaryolarında; bize ne tür rol biçtiler sorusunun havada kalması durumunun vahim noktalarda olmasına rağmen "Gören köy kılavuz istemez" misali aslında her şey ortada. Tilkinin kuyrukları birbirine dolaşmış. Çöz çözebilirseniz..
KOKUŞMUŞ SIKINTILAR
"Ebe" seçilmişiz belli.
Sobeleyen mi, Sobelenen mi, olacağız orası muamma.
İçimizdeki çürümüş, kokuşmuş sızıntıları temizleye temizleye bitiremiyoruz. TV reklamlarında olduğu gibi güçlü bir deterjana ihtiyacımız var..
Üst akılların burunlarının çok iyi koku aldığı belli. Tazı gibi gibi adım adım sinsice ortalığı kolaçan ediyorlar. Batı ve doğu arasındaki gerilimden kimsenin karlı çıkmadığını tarihin tozlu sayfalarında dolaştığımız zaman görebiliyoruz.
Barışın savaşla korunduğu, savaşın barışı sağlamak için yapıldığı, yalancı söylemlerin altında muhteşem bir "ego" nun yattığı gerçeğini bal gibi biliyoruz, durduramıyoruz.
Halk arasında bir söz vardır;
"Ava giden avlanır" diye.
Avcıların bolluğu karşısında zavallı avların köşe bucak kaçtığı bir "Orman yasasını" geçerli gördüğümüz ve sevgi dilini kullanmadığımız sürece sanal kahramanların gölgesi, zavallı insanlığın mezarları üzerlerine hep düşecek.
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Amerika ziyaretinde, ABD Başkanı Trump'ın "Kore'deki başarınızı hiç unutmadık" demesinde bile gizli bir manidarlık var..
Hemen ardından; Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong'uh 'Suriye konusunda Türkiye'yi haritadan silerim' demesi bile bizi alıp hoooooppp geçmişteki Kore olayımıza anlamlı bir şekilde monte ediverdi.
Ormanda dolaşan avcı o kadar çok ki... Rusya ne düşünür ? İsrail'in tavrı nedir?
İngiltere nereye tezgah açmş?
Amerika kendi içinde zaten bir muamma..
Avrupa ise kendisi çalıyor kendisi oynuyor. Aralarında birbirlerini pek de sevdikleri söylenemez ya..
Almanya; kıtayı beslemekten bıkmış durumda. Yunanlıların ve Fransızların yüksek egosu dillere destan.
Kafalarda binbir soru.
Evet siyasetin karışık yumağında cesaret ve esaret birbirine anında karışıveriyor.
Yeni dünyanın yol haritasında, kaçak göçek dövüşenlerle köşe bucak kaçanlar arasında sözde bilinmezlik kurgusu içinde bilinen tarihsel bir oyun oynanıyor.
SAHNEYE KONAN OYUN
Terör zaten sahneye konan oyunun en geçerli dekoru..
Korkutucu ve işveli bir kadın misali. Düştüğü yeri yakıyor yıkıyor, gündem ve olaylar anında şekil değiştiriyor. . Bir kulp uydurmuşuz her şey enerji yüzünden diye. .
Peki yüzyıllar önce dünyanın bol enerjili günlerinde de bu savaşlar yine varmış.
Üzerinde yaşadığımız, benim diyebileceğimiz kara parçası her şeyden önemli ve insanoğlunun doğasında feth etme duygusu var. Nüfus artışı ve tüketim ve paylaşımda istikrarsızlık, peşi sıra ister istemez savaşları getiriyor.
Güç önemli bir ego.. Dünyaya hakim olma duygusunun tarihsel facialarını tekrar tekrar yaşamak istemediğimiz kesin...
Geriye de pek bir şeyde kalmıyor zaten. Her şey ortada....
Dünyayı tüketelim bitirelim, sonra elde neyimiz kaldı diye düşünelim. Eksilen ihtiyaçlarımıza göre yeniden savaş planları yapalım. İnsanlık kimin uğrunda..
Canım arkadaşım Recep Aktuğ'un bir şarkısının sözleriyle satırlarıma bir nokta koyalım:
"Ah bizim sevdalı başımız. Ah bizim aldanışlarımız, ah çılgın yüreklerimiz"...
Ben bir cümle de kendimden ilave ediyorum:
"Ah bizim aptal kafalarımız".
Mutlu hafta sonları...