Herkes bilir, üç maymun oyununu.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum!
Kaza ile oyunu bozarsan vay başına gelenler. Çocukluğumda komşu teyzeler sabah kahvesine anneme geldikleri zaman ne çok duyardım bu sözcüğü.
'Aman kimseler duymasın'... İçimiz başka dışımız başka. Süregelen oyunun kuralları devam etsin. İç sesimizle dış sesimiz birbirine karışmayacak. 'Vallahi suçum yok.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.'
YILLARCA İÇİME KONUŞTUM
Sadece kimseyi kırmadan, incitmeden nasıl söyleyebilirim iç savaşını verdim.
Yıllarca içime içime konuşarak. Eskilerin sözü, özü, toprağı altın. Hani derler ya "Boğazımız dokuz boğum yutkunarak konuşacaksın." Hemen arkasından diğer cümle "Dilin kemiği yok" ne yapalım. Savunma da hazır, infaz da. Hangisini beğenirsen onu seç. Matematik ve astronomi bilgisinin iç içe yaşadığı günden beri; kardeş astrolojiyi istemeyerek de olsa; aralarına alarak "Al gülüm ver gülüm " muhabbeti içinde, sarmaş dolaş hesapların sonucunda bir çok tartışmalara son noktayı koymuş durumdayız. Artık bir günah keçisi bulmuş olmanın sevinci ile sınıfı geçmiş bir öğrenci kıvamındayız. Hemen bir savunma. Ne zaman ağzımızda bakla ıslanmasa hooop işte "Ne yapayım burcumun özelliği" Ohh ne ala.. Yay burcu olmamım avantajlarını ve dezavantajlarını her zamanki gibi kullanma moduna geçeyim ben de. Biz yine geçmişimize dönelim.
Çocukluğumuzun tatlı mı tatlı Ayşe teyzelerimize.
Annem ne zaman bir komşusunu ziyaret edecek olsa; önceden izin almak için beni gönderirdi, en temiz giysilerimi giydirerek. Sıkıca da tembihlerdi, "Ayşe Hanım teyze diye söze başlayacaksın."
ÇAĞ ATLADIK, SINIF GEÇTİK
Günlerce annemin bitmeyen yakınmalarıyla karışık... Her çocuk aşağı yukarı bu sahneleri yaşamıştır benim çocukluğumda.
Herkesin bildiği gibi cep telefonları bir yana; ev telefonları bile sayılı kişilerde olurdu. Yıllarca telefon kayıtlarında sıramızı beklerdik umutla. Daha sonra son medeniyet sınırlarında dolaşmaya başladığımız dönemde; "Çağ atladık, sınıf geçtik" ve herkesin evinde telefonlar mısır patlaması gibi yayıldı. 1993 yıllarında cep iletişim aletlerinin ortaya çıkmasıyla modern teknolojinin sıcak yüzü bizi dalga dalga sarıverdi.. Bu hızlı tanışmanın günahı ve sevabını ayrıca tartışmak gerekir tabii. Başımıza olmadık çoraplar ördü şu minnacık alet..
Modernleşme dediğimiz kendimizi aşma durumları artık çığırından çıkmış durumunda.
Avaz avaz bağıran bir insanlık.
Ucu bucağı olmayan bir koşturmaca.
Dünya eskiyor. İnsanlar çoğalıyor. İletişim can yakıyor. Bu kadar kalabalığın olduğu yerlerde herkes köşe kapmaca oyunları içinde. Eski çocukluğumun minik dedikoduları bile şimdilerde oynanan "Ali-Cengiz" oyunlarının yanında sevap hanesine yazılır durumunda.
ÜÇ MAYMUN ÜREDİ BİN OLDU
Gelelim bizim komşu teyzelerimize; Sabah kahvelerinin yanında konuşulan masumca dedikodular bile kimseyi incitmezdi.
Zarafet abidesi olan bu tatlı insanların her ziyareti sonrası konular kapanır, o güzel ilişkiler kaldığı yerden devam ederdi. 'Görmedim, duymadım, bilmiyorum' milli marşları gibiydi. Kimsenin kalbi kırılmasın, dostluklar sonsuza dek sürsün isterlerdi. Çocukluk bu ya; yine eskilerin deyimiyle kulak misafiri olduğum konularda ne zaman ağzımı açsam annemden bir çimdik yerdim. Aradan 45 yıl geçmesine rağmen hala dün gibi çimdik yerlerimin acıdığını hissederim. Yüreğime kazımışım istemeden. Şimdilerde modern teknoloji dediğimiz sözde yaşamımızı kolaylaştırma adına; hayatımızın en ince en mahrem konularının ağızlarda sakız olduğu bu dönemde; hangi 3 maymundan bahsedebiliriz ki... O maymunlar çoğaldı, üredi oldu bin maymun. Herkesin bin türlü yüzü var ve biz hangi maskemizle, hangi oyunun içinde olduğumuzu kestiremiyoruz ne yazık ki. Ve artık bizi çimdikleyecek eski komşu teyzelerimiz de yok artık.
Ben yine eskilerde kaldım galiba. Görmedim, duymadım, bilmiyorum!