Son yılların flash dediğimiz konularından biri. Hatta yeni moda akımının öncüleri derken, birden salgın hastalık kıvamında herkesin ilgi gösterdiği ve ilgi gördüğü sosyalleşmenin iğrenç bir durum haline gelmesinin yeni show sahası. Nerden nereye geldik sorusunun cevabı bile demode oldu. Geldik de yolunu şaşırmış tavuklar gibi gıd gıdlayıp duruyoruz. Cehalet ve teknoloji bir arada olur da ortaya sağlam bir şey çıkar mı? İnsanoğlunun bitmeyen garip zevklerinin son oyuncağında akıl almaz görüntülerde bit gibi türeyen tipler. Estetik ve kızlarımız ipin ucunu kaçırmış durumda. İnternet çöplüğünde dolaşırken eşelenmenize hiç gerek yok. Karşınıza boy boy ısıracak dilinizi bile bulamayacağınız şaşkınlık kelimesinin üst sınırlarında bir duyguyla "Allahım sen aklımı koru "manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. İşte bir kızımız dudaklar yüzünün yarısını kaplamış. Ağzını açtığında kelimeler et yığını içinde kaybolmuş ne dediğini anlamak mümkün değil. Konuştuğunu kendisinin bile anladığını zannetmiyorum. Akıllı icatların akılsızların elinde dolaştığınızdan beri kurt ve kuzu masallarının sayısı daha da artacak anlaşılan. Kızımızın zavallı annesi mutfakta akşama yemek hazırlama derdinde. Enflasyonu mu düşünsün, dünyanın değişen şartlarına şaşkın şaşkın baka dursun evin sivri akıllı minik artistimiz neşriyatta. Üstelik annesini şikâyet ediyor. Medya allak bullak olmuş onun umurunda mı? Ünlü olduğunu zannetmekle ünlü olmak arasındaki fark da kapandı. Sanatını icraat etmeye çalışan yıllarını okul sıralarında dirsek çürütmekle geçiren gerçek zanaatkâr dediğimiz binlerce insanın önün geçerek onların bir yıllık kazançlarını tik tok dediğimiz sistemin içinde bir saatte kazanıyorlar. Bu kadar kolay para kazanma şekli tabii ki onlara cazip gelecek. Ekonomik krizin içinde boğuşan bir ailenin de göz yummak zorunda kaldığı bir ortamda bu tür tuzakların içinde olan bir gençlik modeli hızla yayılmakta.
TOPLUMSAL YOZLAŞMA
Eskiden 'kadın avcıları ' dediğimiz kişiler vardı. Hani Türk filmlerine de konu olmuştu. Şimdiki gençlerin tanıması mümkün değil "Nuri Alço, tecavüzcü Coşkun" tiplemeleri masum kalmış durumda. Yeni nesil kendi ekolünü yarattığı için eski simalar çoktan demode olmuş, hatta son dönemde bu sanat icraat halinde olduğu için ortada kandırılacak kız da yok. Kurt ve kuzu el ele dolaşıyor. Alan memnun satan memnun. Olan yine anne babalara oluyor. Bir evlat kolay yetişmiyor. Ağlayan sızlayan bu zümreyi TV programlarında görebiliyoruz. İşte Esra Erol işte Müge Anlı olayları. Bir köşede aileler bir köşede gençler. Herkes bir birini suçluyor. Bağıran çağıran bir kitle. Anlamak mümkün değil. Başıboş bir ortamın yanlış insanları. Eskilerin deyimiyle giyim kuşam edep sınırlarının üst notalarında. Moda akımın altında modacılarının hiç mi günahı yok? Yine ham madde yokluğu karşımıza çıkıyor. Savaşların ve tarım olaylarının zil çalıp oynadığı bir dönemde pamuk ve iplik sanayisi krizde ve giyim tarzı değişti. Az kumaş üretimi ve daha birçok nedenin birleşmesiyle ortada çıplak dolaşan tuhaf bir topluluk ortaya çıktı.
BU MASAL HİÇ BİTMEYECEK
Kurt kuzu masalı hiç bitmeyecek. İlişkilerimizdeki yanlış bağlantıların ve senkron tutmayan seslerin bir araya gelmesiyle muhteşem bir uyumsuzlukla karşı karşıyayız. Tüm bu yanlışlıkların sonucunda duyguların da bağlantıları ters çalışmaya başlıyor. Gümbür gümbür akıştayız. Nereye koşuyoruz hangi dağ bizim, hangi yamaç da dinlenmemiz gerekiyor, tüm kavramlar iç içe. Dünya yolunu kaybetmiş şaşkınlığın içinde. Bir başka yazımda bahsetmiştim. Tükenmişlik sendromunda maşallahımız süper. Evrene çok borcumuz var. Dünyayı böyle kullanalım diye doğduğumuzu hiç sanmıyorum. Teknoloji zehirli bir sarmaşık gibi her tarafımızı sardı. Keşke panzehiri de bulunmuş olsaydı. Kurt muyuz? Kuzu muyuz? Maalesef kendimizde bilmiyoruz. Bu dansta hangimiz? hangisiyiz?