Yalan mı, palavra mı?
Genelde yalan ile palavrayı aynı kefeye koyar, ayırdetmeyiz. Oysa ünlü düşünürler ikisi arasında pekçok fark olduğunu savunuyor. Biri ahlak felsefecisi olan Harry Frankfurt palavracı ile yalancı arasındaki ayrıma dikkat çekiyor. "Yalancı gerçeği önemseyendir, dünyanın bir türlü olduğunu bildiği halde bilerek isteyerek bizi diğer türlü olduğuna dair kandırmaya çalışandır. Palavracı ise gerçeğe bu şekilde bakmaz, söylediği şey doğru da olabilir safi yalan da. Bir amacı vardır ve tek umursadığı o amaca ulaşmaktır, söylediklerinin içeriğiyle amacının bir ilgisi yoktur" Biz Türkler, yalanı, palavrayı severiz, bile bile inanır görünürüz.
Neyse, bu hafta yazdıklarımızın yalan mı palavra mı olduğuna siz karar verin:
Kediye sorun adresi
Adamın biri kedileri sevmezmiş ama koca bir kedi evinin bahçesinde sürekli pantolonuna sürtünüp miyavlamaya koyulmuş. Adam ne yaptıysa kediyi evden uzaklaştıramamış.
Bunun üzerine alıp uzak bir yere götürmeye karar vermiş. Kediyi götürmüş götürmesine ama 5 saat sonra kedi geri gelmiş. Yılmamış, daha uzak bir yere götürmüş kediyi.
Kedi bu sefer geç de olsa 7-8 saat sonra çıkagelmiş. Adam iyice sinirlenmiş. Almış kediyi mesafesi uzak, yolları karmakarışık bir yere götürmüş ve bırakmış. Fakat bu sefer dönüş yolunda kendisi kaybolmuş. Bunun üzerine adam evi aramış ve karısına sormuş.
- Hanım kedi eve geldi mi?
- Geldi bey, çok oldu sen nerelerdesin?
- Söyle ona, gelsin beni alsın, geri döndürsün.
Cuma gününün uğuru
Adamın babası Cuma günü ölmüş.
Cenazedekiler, "Hayırlı günde öldü, cennete gider" demişler. Merak etmiş bizimkisi müftüye gitmiş, "Doğru mu?" demiş. Müftü başlamış sormaya: "Baban namaz kılar mıydı?" Cevap, "Kılmazdı ama kılanları çok takdir ederdi" "Peki oruç tutar mıydı?", "Tutmazdı ama tutanları çok överdi", "Peki zekat verir miydi?", "Vermezdi ama verenlere helal olsun derdi". Müftü üzüntülü bir değerlendirme yapmış: "Vallahi Cuma günü babana bir şey olur mu bilmem ama daha sonra başına gelecekleri ben bile kestiremem..."
Yurt dışında işimiz olmaz
Fenerbahçelileri kızdıracak bir fıkra...
Bir gün hakim sanığa sormuş: "Yurt dışına kaçakçılık yaptığın söyleniyor ne diyorsun." Sanık kendini şöyle savunur: "Hakim bey biz Fenerbahçeliyiz. Edirne'den dışarıda ne işimiz olabilir ki."
Siz beni iteni bulun yeter
Padişahın biri bir gün sarayının etrafına kocaman bir göl yaptırır.
Gölün içine bütün vahşi deniz yaratıklarını, piranhaları atar ve ülkenin dört bir yanına, "Her kim burdan yüzerek karşıya geçerse mirasım ve kızım onundur" diye haber salar.
Şansını denemek için suya atlayan herkes ya korkudan geri döner ya da vahşi balıklara yem olur.
Derken adamın birinin hiç ardına bakmadan son hızla yüzdüğünü görürler.
Gölü bir çırpıda geçer. Padişah nefes nefese kalmış olan adama sorar:
"Söyle bakalım kızımı mı istiyorsun?" Adam hala nefes nefesedir, "Hayır" cevabını verir.
Padişah şaşırır, "Peki tahtımı mı istiyorsun?" diye ısrar eder.
Adamdan yine cevap "Hayır"dır.
Padişah kızar, "E söylesene be adam ne istiyorsun benden? diye ısrar eder.
Adam gayet sakin, "Haşmetlum, onu bunu bırakın da beni göle iten adamı buldurun" der.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.