Geçen hafta sizi Zürih gezimin ilk gününde bırakmıştım.
Dünyanın en pahalı şehirlerinden olmak dışında Zürih'in hiçbir konuda 'en' olduğu yok. En iyi doğa yok. Prag gibi en güzel tarihi binaları da yok. New York gibi canlı bir şehir değil. Peki bu şehrin büyüsünü yaratan nedir? Garip bir huzur duygusu...
Her şeyin iyi bir ortalaması var.
Sokakları canlı ama kalabalık değil.
Modernizim var ama dejenere değil.
Avrupa kalitesi var ama snob değil.
Tarihi binaları var ama kasvetli değil.
Tertemiz sokaklarında dolaşırken, bu garip huzur duygusu size de hemen bulaşıyor.
KESTANE KEBAP
Bütün şehri raylı sistemle gezebilirsiniz.
Bu arada şehri yiyecek içecek ikramı ile gezdiren antika tramvayı da denemelisiniz. Merkezdeki Old Town'da gezerek nehir çevresindeki kafelerde kahve eşliğinde kitabınızı okumalısınız.
Yine merkezde bulunan oldukça pahalı Bahnhoff Strasse'de imkanlarınız ölçüsünde alışveriş edebilirsiniz.
Bu esnada her yerde görebileceğiniz oldukça yaygın otantik büfelerden kestane kebap almayı ihmal etmemelisiniz.
YİNE BİSİKLET
Şehri İstanbul boğazı gibi ortadan ikiye bölen şahane (devasa) Zürih Gölü'nde bir tekne turuna çıkabilirsiniz.
Eğer buna fırsat bulamazsanız, benim gibi elektrikli bisiklet kiralayıp göl çevresini pedallamalısınız. Günlük 20 Frank olan parayı benim gibi bisiklet kirası zannedip kazıklanmayın sakın. (Tabii biz bedava bisiklet hizmetine alışmadığımız için kazıklanmamız normal) O para, sadece depozito imiş. Bisikleti teslim edince geri alıyorsunuz. Belediye, araç yerine bisiklet trafiğini tercih ettiği için vatandaşı özendirmeye çalışıyormuş.
Hayvan sayısı fazla olmasa da Zürih Hayvanat Bahçesi, hayvanların doğal ortamında nasıl yaşatılabileceğini görmek açısından iyi bir örnek. Sadece peyzajına hayran kalmak için bile burayı ziyaret etmelisiniz.
DÖNERİN LÜKSÜ
Zürih'te beni gastronomik olmasa da ambiyans anlamında en çok etkileyen yerle bitirelim. Otelimin karşısında bulunan ve uzaktan bir otel lobisi gibi görünen mekan, yakından bir restoran. İçeri girince, self servis bankosu olan ve bistrolarda hizmet alınan bir hazır yiyecek restoranında olduğunuzu anlıyorsunuz. AY isimli bu mekan, aslında AYVERDİ'S adında bir dönerci. Adam helal olsun, bir şeyi fark etmiş. Döner, Avrupa'da sevilse de sırf mekanlarının basitliği yüzünden yüksek kitlenin tercih etmediği bir yiyecek. Ayverdi, bu sokak lezzetini yüksek bir dekorasyon zevki ile birleştirmiş. Bize de helal olsun demekten başka bir şey kalmıyor.
Böyle konsept Türkiye'de bile yok...