Dünyayı Ardında Bırak
Hafta sonu kafa dinlemek üzere şehir dışında çok lüks bir ev kiralayan orta sınıftan beyaz ailemiz, gece yarısı kapılarının çalınmasıyla irkilir. Kapıda çok şık iki siyahi vardır. Bir baba ve kızı...
Babanın dizinde sorun vardır. Merdiven çıkamamaktadır. Bir konserden çıkan baba kız, şehirde elektrikler kesik olduğundan bir gökdelende olan evlerine gidememişlerdir, anlatılana göre...
İYİ BİR TEKLİF SUNAR
Bu yüzden çıkıp -yabancılara kiralamış oldukları- yazlık evlerine geçmişlerdir ve bir gece burada geçirmek için beyaz çifte iyi bir rakam ödemeye de razıdırlar. Ethan Hawke, durumu olumlu karşılasa da Julia Roberts'ın canlandırdığı karakter bir türlü doğru söylediklerine ikna olamaz. Siyahi bir ailenin bu kadar pahalı bir eve sahip olduğunu bir türlü kabullenemediği için (ırkçı önyargıları sebebiyle) misafirleri eve kabul etmekte zorlanır.
(Öte yandan, kendi aralarında geçen konuşmalarda siyahi ailenin gerçekten de evin sahibi olduğunu anlarız. Ancak diğerlerinden sakladıkları önemli bir sırları vardır.) Sonunda birlikte kalmaya başlarlar. Evde ciddi bir gerilim hakimdir. Beri yandan elektrik ve yayın kesilmiştir. Acil durum yayınları, ülkede bir tür kıyametin yaklaşmakta olduğunun habercisidir. Film boyunca bu olası kıyametin izlerini takip ederiz.
SON GERÇEKTEN YAKIN MI?
Başından sonuna kadar kesintisiz bir gerilimin hakim olduğu film, son derece ucu açık bırakılmış tartışmalı finaliyle seyirciyi ikiye böldü. Ben de filmin sonunda büyük hayal kırıklığı yaşayanlardanım ama daha fazla spoiler verip film seyirlik zevkinizi kaçırmayacağım.
Yalnız filmin amacının büyük bir felaketi sergilemek olmadığını unutmayın.
Daha çok böyle bir felaketin gölgesinde insan davranışıyla ilgileniyor. Hatta daha çok, ırkçılık temasına değiniyor diyebiliriz. Hatta filmin yapımcılarının Obama çifti olduğu düşünülürse sadece siyah-beyaz ayrımının işlendiğini düşünmek saflık olur. Vaktiyle ABD'yi yönetmiş bir ailenin bir felaket filmine yapımcılık yapması, "kim bilir yine bizi nasıl bir sona hazırlıyorlar? Yoksa dünyanın sonu gerçekten de yakın mı?" gibi soruları da aklınıza getiriyor.
Postun ardındaki
Mevlana'nın bir öyküsünde, çocuğu üzgün olan baba, kurt postuna bürünür ve çocuğa görünür. Çocuk o anda üzüntüsünden sıyrılıp gülmeye başlar.
Güldürdün beni baba der.
Hayır der babası. Aslında gülmemeli, korkmalıydın ama sen postun içindekinin ben olduğunu bildiğin için korkmadın. Dünya da böyledir. Üzülürüz, korkarız ama sadece postun içinde aslında neyin gizli olduğunu bilmediğimizden...
Eğer korkunç olayların arkasında bize başka bir şey öğretmeye kalkan yüceliği görseydik bu kadar korkar mıydık?
Sen de üzgünsün ama postun arkasındakini görseydin o kadar üzülmezdin... Postun arkasındakini görmek... Hayatın nasıl görünürse görünsün nihayetinde bizim için daha iyisini tasarladığını bilmek...
Yeni bir yılı karşılarken dost ve takipçilerim için dileğim bolca gülmeleri.
Gülemiyorlarsa da postun arkasındakini bilmeleri, görmeleri..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.