İki olay iki karar
Ne hikmetse, laiklik konusunda pek titiz çevreler bu iki olayda da "irticanın ayak sesleri"ni duymazdan geldiler. Doğrusunu yaptılar, çünkü iki olay da kendi ağırlığı içinde değerlendirilmesi gereken basit olaylardı. Buna rağmen mesela ben kaymakama bakanlığın yaptığı muameleyi ve Ordu valisini ağır bir biçimde eleştirdim.
Çünkü bu küçük ve önemsiz davranışlar bu ülkede huzurumuzu kaçıran bir irtica paranoyası yaratıyor. İşte bu noktada Başbakan Erdoğan devreye giriyor ve iki karar alıyor. Birinci karar "dansöz izledi" diye hakkında soruşturma açılan kaymakamın Urfa vali yardımcılığına atanması talimatı veriyor ki, ödüllendirme anlamına geliyor; ikinci karar ise "pisuvarlar itikadıma ters" diyen Ordu valisini görevden alıp merkeze çekiyor.
Yani bir devlet adamı davranışı sergiliyor Başbakan Erdoğan. Ne hayatın renksizleşmesine izin veriyor ne de din istismarı üzerinden gelecek arayanların kurnazlıklarını görmezden geliyor..
Tayip Erdoğan'ın yüzünü görünce kafalarında koskoca bir irtica imajı oluşanların Türkiye'de sessiz sedasız olup biten bu olaylardan da bazı sonuçlar çıkarması gerekmez mi?
Doğan Medya
Hıncal Uluç ve Ergun Babahan'ın yaklaşımları çok doğru. Doğan grubunun sahibi olduğu gazetelerin yayınlanma süreçlerinin herhangi bir arızaya uğramaması çok önemlidir. Bu hem demokrasimiz ve özgürlüklerimiz bakımından önemlidir hem de binlerce medya çalışanının iş güvencesi bakımından önemlidir. Ancak, Doğan grubu başına gelen bunca işten sonra hala olayı karartmaya çalışıyor. İşin özünün ne olduğunu bilelim ve ondan sonra var gücümüzle Doğan grubunun gazetelerinin başına bir iş gelmemesi için hep beraber savaşalım.
Olayın özü nedir?
1- Doğan medya grubu hem birçok usulsüzlükler hem de vergi kaçakçılığı yaparken devletin vergi memurlarına yakalanmıştır.
2- "Grup üzerine siyasi baskı var" iddiası geçerli değildir. İki nedenle bu böyledir: Birincisi, maliye bürokrasisi yapılanması ve gelenekleri itibariyle siyasi baskıyı kabullenecek bir karaktere sahip değildir. İkincisi, Doğan medya zaten yaptığı açıklamada suçunu kabulleniyor. Zira maliyeden "uzlaşma" talep ediyor. Uzlaşma talep etmenin anlamı çok açıktır: "Ben bu haltı yedim, bedelini de ödemeye hazırım ama bu cezayı makul bir seviyeye indirin" demektir.
3- Doğan Medya'nın bu ilk vukuatı da değildir. Hatırlatalım ki Refah-Yol döneminde de 1 milyar dolarlık usulsüzlük tespit edilmiş ve bu grup bu cezadan kurtulmak için bir rejim krizi yaratmıştır. 28 Şubat ve irtica tehdidi denen olayın altında biraz da bu grubun vergi cezasından kurtulma çabası yatar. Şimdi herkese önerim, son günlerde Yeni Çağ Gazetesi'nde usta gazeteci Behiç Kılıç'ın rahmetli Şakir Süter'in ölmeden önce yazdıklarından yaptığı alıntıları ve hatırlatmaları okumalarıdır.
4- Diğer yandan kimse merak etmesin Hürriyet'e, Milliyet'e hiçbir şey olmaz. Olsa olsa bu basın kuruluşları el değiştirir ki, Aydın Doğan da bu gazeteleri zaten böyle ele geçirmişti.
Bu konu önemlidir, ancak Aydın Doğan'ın kerimeleri TÜSİAD Başkanı Arzuhan Hanım'ın dediği gibi değil de, tersinden bir "demokrasi meselesi"dir.
Devamı var!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.