Tayyip Erdoğan "otoriter eğilimler" içindeymiş!..
***
Bu oligarşik düzen nasıl işletiliyordu? Türkiye'nin son 9 yıllık tarihi üzerinden hatırlayalım: önce AK Parti'nin seçimi kazanması "irticanın zaferi" olarak damgalanır. İrtica suçlaması gerekli efekti yaratmıyorsa daha somut örnekler icat edilir ve tehlikenin adına "laiklik tehlikede" denir. Bir süre sonra bunun da bir toplumsal karşılığı olmadığı görülür ve daha kapsayıcı bir tehdit ileri sürülür. Bu yeni tehdidin adı "yaşam tarzımız tehlikede" tehdidir. Bu akıllıca bir buluştur ancak basit bir sorun vardır: Herkes bildiği gibi yaşamaya devam etmektedir, yani batı cephesinde hiçbir değişiklik yoktur. Buradan hemen "İran oluyoruz" malzemesi yeterince etkili olamayacağı için "Malezya oluyoruz" üretimi yapılır. Burada da bir sorun çıkar ve Türk halkı "Yahu Malezya nire, Türkiye nire?" diye soruverir, korku çöker. Bir sabah, oligarşi ve adamları "bulduk, bulduk" diye sevinçle bağrışırlar. "Tamam, AK Parti'yi yıkacak tehdidi bulduk!": "Mahalle baskısı". Evet, Türkiye'de mahalle baskısı var ve bu baskı bizi yaşam tarzımızı değiştirmeye zorluyor. Bu çok etkili bir hamleydi doğrusu, bunu ilk duyduğumda "Tayyip Bey şimdi hapı yuttu işte" dedim. Ama başka bir şey oldu, evet, bu ülkede korkunç bir mahalle baskısı vardı ama baskıya uğrayanlar mahalle baskısından şikayet edenler değil, tam tersi 85 yıldır onların baskısına maruz kalanlardı. Baskı altında olan, üniversiteye giremeyen dindarlardı. Kısa bir sürede bu da çöktü. Peki, şimdi ne olacaktı?
***
Bütün bunları yaşadıktan sonra bir gerçek kafamıza "dank" etti. Bunlar aslında, oligarşinin kendi çıkarlarını rahatça koruyacağı bir askeri darbeye zemin hazırlamak için yapılmıştı. Çünkü, şu "olacağız bu olacağız" diye debelenenler, Balyozlardan, Ergenekon yıkım çalışmalarından haberdardılar, hatta işbirlikçiydiler ve "uygun ortam" oluşturmaya çalışıyorlardı. Yukarıda özetlediğim hikaye budur. Sonra bir ilk yaşandı bu ülkede. Tayyip Erdoğan adındaki Başbakan çetin ceviz çıktı. Hançerlendikçe, darbe yedikçe, kanı aktıkça güçleniyordu. Geri çekilmiyor, teslim olmuyor, hatta uzlaşmıyordu. Partisini bile kapatmaya teşebbüs ettiler. Halk ona destek verdi, milli iradenin darbe düzenine karşı çıktığını gören Türk yargısı cesurca, kurulu bütün darbe tezgahlarını bir bir çökertti ve mahkemenin huzuruna çıkarttı.
Şimdi umutları kırık, biraz çaresiz, içten dıştan hala numara peşindeler. Türkiye'nin büyümesinden, güçlenmesinden rahatsızlar. Türkiye'nin ayağına çelme takmak için her yolu deneyecekler, bu belli. Önce Kılıçdaroğlu'nu icat ettiler, CHP'den sonra MHP'yle de oynamaya başladılar, PKK'yla bile amaç birliği içerisindeler. Ve canhıraş bir şekilde içeriden-dışarıdan bağırtıyorlar: "Dikta, otoriter eğilimler..vs".
Bu sesi tanıyoruz, çakal ulumasıdır ve daha öncekiler gibi, millet 12 Haziran'da bu sesi sandığa gömecektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.