Yer İzmir ve tarih 10 Kasım. Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk'ü anma toplantısı yapılıyor. Toplantıya katılanların içinde bir de başörtülü öğrenci var. İşte tam bu sırada bir kadın, bu başörtülü öğrenciye yaklaşıyor ve "Senin buradan gitmeni istiyorum" diyor. Çevreden bu çirkin tacize tepki gösterenlere ise "Siz bu insanların karşı devrimin ürünü olduğunu göremiyorsunuz" diye de bilgece! bir fırça atıyor.
Ya o gün oraya Ata'sı Mustafa Kemal Atatürk'ü anmak için gelen temiz kalpli, temiz yüzlü kızcağız ne yapmış bu adi, saldırgan, pis kadının tacizi karşısında.
Tabii ki önce incindiği ve ağır bir tacize uğradığı için haysiyetli bir kadının yapabileceği şeyi yapıyor; ağlıyor. O kadar edepli ve o kadar masum duygularla bulunuyor ki orada, Atatürk'ün ruhuna hürmetsizlik ederim korkusuyla o iğrenç kadın bozuntusuna cevap dahi vermiyor.
Sadece çevresindeki insanlara şu sözleri söyleyebiliyor: "O benim de Atam!"
Ben aslında bu olaydan dolayı çok fazla bir şey söylemeyeceğim. Sadece bu başörtülü kıza saldıran ve ismini dahi bilmediğimiz bu iğrenç kadının İzmir'le, İzmirlilerle bir alakasının olamayacağını düşünüyorum.
Çünkü İzmir'in özgürlük havasını teneffüs etmiş hiçbir kadın bu denli çirkefleşmez.
Dangalaklığın bu kadarına da pes doğrusu!..
Benim de kaldığım bir oteldi Van Bayram Otel. Van'daki ikinci sarsıntıda bir saniyede moloz yığını haline geldi. İki meslektaşımız hala enkazın altında, onlar için duacıyız. Bir Japon yardım gönüllüsü doktor öldü. Olayın hemen ardı sıra o enkazın etrafında istenmeyen görüntüler yaşandı. Bazı insanlar protesto gösterileri yaptılar ve valiyi istifaya çağırdılar. Şahsen ben o bölgede bu tür gösterilere temkinli yaklaşan birisiyim, zira bu tür eylemelerde PKK parmağı sıkça görünüyor. Ancak arkasında ne olursa olsun, orada barışçı bir gösteri yapılıyor ve ortada da ihmalin eseri bir enkaz duruyor. İşte tam bu anda hiç olmaması gereken bir şey oluyor, polis protestocu kalabalığı dağıtmak için harekete geçiyor. Joplar ve dayak yetmiyor biber gazı kullanılıyor. Ve bizler dünya televizyonlarından bu olayı en can sıkıcı ayrıntılarıyla izliyoruz. Bir kibirli valinin işgüzarlığından kaynaklandığı anlaşılan bu polis şiddetinin yarattığı o görüntülerin faturası kime yazdı dersiniz? Tabii ki doğrudan doğruya hükümete. "Türk hükümeti, deprem mağduru acılı Kürtlere bile şiddet uyguluyor" diye propaganda yapacaklar dört bir yanda.
Bizim vali beyin ve onun yalakası emniyet müdürünün umurunda mı bunlar?
Bu yaptığın iş değil Salim Uslu!..
Salim Uslu benim çok sevip saydığım bir insan. Siyasete girmesine de çok sevinmiştim. Çünkü sendikacılığın içinde pişe pişe olgunlaştı. Bana göre şu anda Meclis'in en bilge adamlarından biridir. Ancak geçtiğimiz gün öyle bir iş yaptı ki, inanamadım. Meclis kürsüsünde konuşan Kamer Genç'i kürsüden iterek indirdi. Salim Uslu'nun bu yaptığı parlamento gelenekleri ve parlamento düşüncesi bakımından kabul edilemez bir eylemdir. TBMM, Hak-İş değildir. Genel Kurul toplantıları da sendika toplantısı değildir. Siz Meclis'te konuşan şeytan dahi olsa ona bu şekilde mukabele edemezsiniz. Söz alırsınız, istediğinizi söylersiniz. Ertegün Durutürk, Salim Uslu'nun yaptığının bir benzerini 16 sene önce yaptı da ne oldu? Türkiye'nin önüne koca bir PKK yandaşlığı çıkardı o kürsüden adam indirme işi.
Kamer Genç mi? TBMM'ye yakışmayan bir adam, kışkırtıcı, küfürbaz, tamam ama o Meclis'in kürsüsünde konuşurken dünyanın en saygıdeğer adamlarından biridir; tahammül edeceksiniz, dinleyeceksiniz. Çünkü o kürsü dokunulmazdır. Ağır ceza reisinin dokunamadığı kürsüden siz kimsiniz ki adam indiriyorsunuz?
Ha, bileğinize güveniyorsunuz Kamer Genç'i kuliste indirin yere, hiç itirazım olmaz.
Salim Bey'i severim ama demokrasiyi daha çok severim.