Dünyada her bir canlının, hatta her bir nesnenin dili vardır. Allah bütün bu dilleri en doğal, en makul ve en güçlü ifade imkanlarıyla birlikte yaratmıştır. İnsan emeği fikir mahsullerinin temel hammaddesi zaten tek başına dildir. Sevgi de dille aktarılır, öfke de... Adaletin tecellisinin aktarımı da dildir, zulmün de... Dinlerin kutsal metinleri, vahiyler esasen birer dil mucizeleridir. Balzac'ın, Tolstoy'un ve benzeri büyük isimlerin eserlerinin dil yanlışları üzerine yazılmış onlarca araştırma hatırlıyorum. Devlet hayatında da dil merkezi bir öneme sahiptir. Diktatörler halkı kullandıkları etkili dille köleleştirirler, demokrasilerde halktan oy alabilmenin yegane yolu etkili bir iletişim diliyle kitleleri ikna etmekten geçer. Velhasıl, insanlar boşuna "dil yarasını" bıçak yarasından daha öldürücü bulmazlar. Bir küçük dil yanlışının insanların felaketine sebep olduğunu yaşlı tarih kim bilir kaç kez görmüştür.
***
Bu bahsi niye açtım? Şundan dolayı: Bizim yargı dilimizde hem bir semantik hem de biçimsel arıza görüyorum ben. Ve bu beni çok rahatsız ediyor. Edebiyat dilinde anlam kaymaları, kavram yanlışları olabilir, bu normaldir; ancak hukuk dilinde, yargı dilinde suçla ifade arasında bir çelişki olmamalıdır. Bu çelişki, bir mantık kusurunun dile yansımasıysa o daha vahim bir durumdur. İlker Başbuğ'un tutuklanma gerekçesinde ben böyle bir mantık ve dil kusuru görmekteyim. Neyle suçluyor savcı İlker Başbuğ'u: "Silahlı terör örgütü kurmak". Akıl alacak bir yanlış değil bu; elinde silah olan, emri altında koskoca bir ordu bulunan adamı silahlı örgüt kurmakla suçluyorsunuz. Bu tuhaflığın sebebi yargı dilimizin zayıflığı ve kavramsal yetersizliğidir. Bu suçlamayı yönelten savcının mantık çıkarımı neden böyle tecelli etti ki, biz bunu anlamakta zorlanıyoruz.
***
Bana sorarsanız İlker Başbuğ ciddi bir suç işlemiştir. İşlenen suç o kadar ayan beyan ortadadır ki, ne İlker Başbuğ ne de emrindekiler bu suçu inkar edemiyorlar zaten. Sadece birbirinin üzerine atıyorlar. Ama bu suçun adı belli: "Hükümeti yıkmaya yönelik faaliyet". Burada kullanılan malzeme de belli, internet. Peki, suçlamada bu husus belirtilmişken, bu suçun önüne niye bir "silahlı terör örgütü kurma" fiili ekleniyor? Benim aklım bunu almıyor. Savcının elinde bizim bilmediğimiz deliller olabilir mi? Olabilir ama şu an da ilker Başbuğ'a yöneltilmiş "silahlı örgüt kurma" suçu bana mantıksız geliyor. Tekrar başa dönelim: Bizim yargı sistemimizin kesin bir dil sorunu var. Ben kendimden biliyorum, ismimi HSYK diye kodladığım için tam 9 yıl hapis cezası isteniyor benim için. İlker Başbuğ'a yöneltilen silahlı örgüt kurma suçlaması benim vicdanıma da, aklıma da sığmıyor. Bu yazıda kendimi de yeterince ifade edemediğimi düşünüyorum. Onun için en iyisi sözü Koca Yunus'a bırakmak:
"Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz/Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz/Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz"