Arena Stadı'nda on binlerin önünde Başbakan Erdoğan'ın Fethullah Gülen' e yaptığı "vatana dön" çağrısı pek çok başlık altında yorumlanacak türden tarihi bir öneme sahip.
Tayyip Erdoğan muhafazakarların lideri. Sadece muhafazakarların değil, geniş Ortadoğu coğrafyasında acı çeken insanların, değişim arzu edenlerin de varlığından güç aldığı bir tarihi şahsiyet.
Fethullah Gülen ise, İzmir'den, küçük bir mescitten başladığı yolun menzilini kutuplara kadar, balta girmemiş ormanlara kadar uzatmış bir pir-i fani.
Türklerin tarihte başardıkları en büyük küresel organizasyonun ilham vericisi ve manevi önderi.
Sadece Türklerin değil, dünyanın pek çok yerinde çağın getirdikleri karşısında tükenmiş ve bir çıkış arayanlara yeni çıkış kapıları açan, yeni bir dünya seçeneği sunan bir mübarek adam, bir mütefekkir.
Tayyip Erdoğan şiir okudu diye ezilmiş, hapislere atılmış biri.
Fethullah Gülen şiir yazdı diye devlet eliyle imha edilmeye çalışılan biri.
Şimdi birisi bu ülkenin en güçlü insanı, başbakan; diğeri ise milyonlarca gönlün sultanı; sağcısından solcusuna herkesin Hocaefendisi.
Başbakan Erdoğan'ın Arena Stadı'ndan yaptığı "dön" çağrısı sadece stratejik bir manevra olarak nitelendirilemeyecek kadar duyguyla yüklü.
***
Elbette, herkesin yıkıcı bir Cemaat-Hükümet kavgası beklediği bir dönemde bu çağrının yapılması Başbakan Erdoğan'ın ne kadar usta bir politikacı olduğuna hamledilebilir.
Ancak bilinmelidir ki burada murat edilen şey herkesi ters köşeye yatırmak, gündem belirlemek değil.
Burada murat edilen, Özel Yetkili Mahkemeler tartışmasının cemaat üzerinde yarattığı kırgınlığı ortadan kaldırmaya dönük bir el uzatış da değil.
Başbakan'ın bu davranışında ben tarihe ve millete verilmek istenen bir mesaj görüyorum.
Başbakan Erdoğan Türkiye'nin pek çok konuda tarihi kararlar ve gelişmelere hazırlandığı bir dönemde bu ülkenin bütün güç unsurlarının devrede ve aktif olmasını istiyor.
Fethullah Gülen'in bu ülkenin önemli bir güç unsuru olduğunu biliyor.
Türkiye'nin ona, onun gücüne, onun aklıselimine ihtiyacı olduğunu görüyor.
Bu çağrı, bu yönüyle içinde taşıdığı duygusallığın yanı sıra rasyonel de bir çağrıdır.
Türkiye'nin tüm birleştirici, kaynaştırıcı unsurlarını ve manevi önderlerini vatan toprağında, vatanın hizmetinde istiyor.
***
Bu tarihi çağrıdan ve davetten sonra herkes yine Hükümet-Cemaat kavgasıyla meşgul olacak, biliyorum.
Ancak bence Başbakan Erdoğan o müstakbel kavgayı Arena Stadı'nın çimlerine gömdü bu davetiyle.
Şimdi herkesin asıl izlemesi gereken husus Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bu "Hasrete son ver" davetine nasıl cevap vereceği hususudur.
Ben kanaatimi söyleyeyim: Fethullah Gülen Hocaefendi devlet nedir, devlet büyüğü nedir bilen bir insandır ve bu kavramların geçtiği yerde bilinen hassasiyetleri vardır.
Başbakan'ın bu açık davetini görmezden gelmez.
Bu davete kayıtsız kalmasının "kibir" olarak algılanacağı ihtimali bile Hocaefendi'yi çok rahatsız eder.
Bu düzeyde yapılan bir daveti mutlaka cevaplandıracaktır, hem de olumlu bir şekilde cevaplandıracaktır.
Ancak bir zamanlama ve bir takvim söz konusu olabilir ki, sağlık sorunları olduğunu düşünürsek, bu da normaldir.
Evet, Başbakan çok tarihi bir çağrıda bulunmuştur.
Bu çağrı ve bu çağrıya icabet Türkiye'yi daha çok güçlendirecektir.
Fethullah Gülen Hocaefendi çok sevdiği vatanına dönmelidir.
Kendi hasretiyle birlikte kendisini seven milyonların hasretine de artık bir son vermelidir.
Fethullah Gülen Türk milletinin çağımızdaki Ahmet Yesevi'sidir, Mevlana'sıdır, Edebali'sidir, Akşemseddin'idir; onun uzak diyarlarda gün tüketmesinin artık makul bir gerekçesi kalmamıştır.
O büyük Türk dönmelidir ve dönüşü de milletimizi birleştirmeli ve umutlandırmalıdır.
Devlet de bu kavuşmayı çok iyi bir fırsata dönüştürmelidir.
Hocaefendi'nin kırık kalbi onarılmalıdır.
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Karaman'dan Konya'ya davet ettiği Mevlana'yı nasıl yollarda karşıladı ve ihtiram gösterdi ise öyle karşılanmalıdır.
Çünkü her şey Türkiye için...