Son dönemlerde ölen veya kazaya kurban giden devlet ve siyaset adamlarıyla ilgili müthiş iddialar ortaya atılıyor.
Özal'ın ölümüyle başladı bu moda.
İddia odur ki Özal aslında öldürüldü.
Nerden biliyorsunuz diye sorulduğu vakit, iddia sahiplerinin söylediği şu: Hastaneye geç götürüldü, ayrıca otopsi yapılmadı.
Bu ailesinin ortaya attığı bir iddia idi. Özal ailesinin geride kalanlarının gündemde kalabilmek için bu tür çıkışlar yaptığı herkesin bildiği bir şey.
Bugün Özal'ın öldürülüp öldürülmediğini tartışıyoruz; tam 19 yıl sonra.
2009 yılında Muhsin Yazıcıoğlu'nun öldüğü kazadan da bir suikast paranoyası ürettik sonunda.
***
Ben açıkça belirteyim, ne Özal'ın ne de Yazıcıoğlu'nun ölümünde bir karışık durum görmedim ve görmüyorum.
Özal'ın ölümünden hemen önce yaptığı Türkistan gezisinde çok fazla et yemeği yediğini yanında bulunan herkes söyledi.
Daha önce kalp ve prostat gibi ağır ameliyatlar geçirmiş ve her zaman kilo sorunu olmuş bir insandı Özal.
Hayatının en etkili ve aktif dönemlerinde öldürülmemiş olan Özal, siyaset ve devlet hayatından pasifize edildiği bir dönemde niçin öldürülsün?
Bu iddiaları dile getirenlerin önce bu soruya cevap vermesi gerekmez mi?
Rahmetli Yazıcıoğlu için de aynı şeyleri düşünüyorum.
Birileri Yazıcıoğlu'nu ortadan kaldırmak isteseydi bunu 28 Şubat'ta yapardı.
Siz Yazıcıoğlu'nu uyduruk bir helikoptere bindirin, bozuk havada uçurun, sonra da bu elim kaza olunca, işin içinde bir bit yeniği arayın!..
Bunları doğru bulmuyorum, bu görüşlerimi de çok sevdiğim BBP yöneticilerine söyledim. Onların bu tür kuşkular duyması haklı; bu meseleyi canlı tutmaları siyasi pozisyonları bakımından gerekli olabilir ama yargının bu işi ele alış tarzı ve koparılan gürültü bana çok tuhaf geliyor.
***
Bu arada Cumhurbaşkanının DDK'yı devreye sokması da şüphesiz, olayları vuzuha kavuşturmadı, tam aksine, paranoyalara derinlik kazandırdı.
DDK yüzlerce sayfa rapor yazıyor, sonuçta "Özal zehirlenmiş olabilir" notunu düşüyor.
Hadi bakalım ne olacak şimdi?
Müfettiş kökenli ağabeylerimiz teşhisi koydular, 19 sene sonra çıkın işin içinden.
Yazıcıoğlu kazasında da aynı şeyi yaptılar ve onların yüzünden 3 masum bilirkişi hapse girdi, geçen ay da salıverildiler.
Bu insanların her ölümün ardında karışık işler arama çabasını gördükçe bu çabaların Allah'ın gücüne gideceğini düşünüyorum.
Sanki "ecel" diye, "kader" diye bir kavram yok bizim kültürümüzde.
Nitekim bu paranoyalar insanların olaylara bakış tarzını değiştirdi. Daha geçen hafta ülkemizin ciddi gazetelerinden birisi, aslında Atatürk'ün vadesi ile ölmediğini, bir suikasta kurban gittiğini yazdı.
Bütün internet siteleri de bunu yaydı durdu.
İnsanlarımızın akıl sağlığını bozan bu tür paranoyaları çok yanlış buluyorum.
Bir takım devlet kuruluşlarının bu işlere bu biçimde karışmasını da ayrıca talihsizlik olarak nitelendiriyorum.