İtalyan Başvekili Musolini 1930'lu yıllar boyunca Türkiye'nin Akdeniz bölgesinin İtalya'nın stratejik derinliği olduğunu söyledi durdu.
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Duçe'nin bu zırvalarına epeyce bir sabretti. Ancak Musolini gevezeliğini Avrupa basınında da sürdürünce, tabiri caizse, Atatürk'ün kafasının tası attı.
Derhal bir resepsiyon düzenledi. Düzenlenen resepsiyonun amacı İtalyan Başvekili Duçe Mussolini'ye elçisi üzerinden doğrudan mesaj göndermekti.
Resepsiyon girişinde bizzat karşılar konuklarını Mustafa Kemal.
Bu arada İtalya elçisine nazik bir hoş geldin dedikten sonra onu kolundan kavrayıp, "Ekselans, Başvekiliniz muhterem Duçe hazretlerine söyleyiniz, bana çizmelerimi tekrar giydirmesin" dediği söylenir. Mustafa Kemal Paşa'ya çok yakışan bir tutumdur bu. Zaten hasta haliyle trene binip Hatay'a gitmesi ve o meseleyi 'usulüne uygun' halletmesi Atatürk'ün bu konulardaki kararlılığını gösteriyor bize.
***
Yıl 1958. Irak'ta darbe yapılmıştı. Darbecilerin yıktığı Türk dostu Başbakan Nuri Sait Paşa, Harbiye'yi Türkiye'de okumuş biriydi.
Hatta Cahit Kayra'nın anılarında yazdığı üzere Türkiye ile Irak'ın birleşmesinin bile konuşulduğu, Bağdat Paktı'nın yürürlükte olduğu bir dönemdir.
Darbeciler bir gecede Türkiye'nin dostu başbakan Nuri Paşa'yı derdest ettiler.
Bizzat dönemin Türkiye Başvekili Merhum Adnan Menderes'in oğlu rahmetli Aydın Menderes'ten dinledim: Menderes hemen o gece Fatin Rüştü Zorlu ve Genelkurmay Başkanı'nı yanına çağırıyor ve şu emri veriyor:
"Derhal Bağdat'a bir hava indirme planlayın ve oradaki duruma müdahale edin."
Bu emir gerçekleşmiyor, zira Nuri Paşa öldürülüyor.
Fas Kralı Hasan'ın ve Libya Meclis başkanının anılarından okuyoruz ki aynı Menderes Cezayir'in bağımsızlığı için mücadele eden mücahitlere gemiler dolusu silah göndermiş.
Suriye özgürlük Ordusu'na yardım eden, Türkiye'yi kınayan 'bizimkiler'e saygıyla duyurulur.
Bu proaktif politikanın bizi Kıbrıs'ta söz sahibi yaptığını da hatırlatalım.
***
Yıl 1992. Azeriler ve Ermeniler bağımsızlıklarını kazanmışlar ve birbirleriyle kapışmaya başlamışlardır.
Rusya 47.Kolordusuyla Ermenilere her türlü askeri yardımı veriyor ve Ermenilerin Azerilerin olmayan güçlerini ezmelerini sağlıyordu.
Azeriler parasız, ordusuz bir ülke olarak yapayalnızdı. Sadece Türkiye'ye güveniyorlardı. Süleyman Demirel başbakandı ve bu meseleye hep yaptığı gibi kayıtsız kalıyordu. Çünkü içinde dev bir Rus korkusu olmuştur Demirel'in.
Cumhurbaşkanlığında Turgut Özal oturuyordu ve o her bakımdan farklı bir adamdı.
Ermenistan Rus desteğiyle fiilen Azerbaycan topraklarını ve Karabağ'ı işgal etmekteydi. Turgut Özal bu durumda kendi kendini yiyip bitiriyor ve Türkiye'nin mutlaka bir şeyler yapması gerektiğine inanıyordu.
Orada askeri bir istila yaşanıyordu ve yapılması gereken de bu alanda olmalıydı.
Askerlere ve hükümet çevrelerine, "Ermenistan topraklarına yanlışlıkla 3-4 top düşse ne olur sanki" diyordu.
Kimse onu duymadı.
Ermenistan koca Türkiye'nin ve dünyanın gözünün önünde Azeri topraklarının yüzde 20'sini ve Karabağ'ı işgal etti.
Kerkük ve Musul konusunda da çırpındı Özal, duyan olmadı.
***
Yıl 2012. Suriye'nin Allah'ın belası diktatör ailesi Esatlar yıllarca Türkiye'ye terör ihraç ettikten sonra şimdi de kendi halkını imha ediyor.
Türkiye ve AK Parti iktidarı öncelikle ahlaki gerekçelerle bu katliamlara tepki gösteriyor ve Esat'a direnen Suriye halkına destek veriyor.
Esat ailesi terörü bir yöntem olarak benimsemiş bir aile olarak bu aracı ustaca kullanıyor.
Önce PKK'ya sipariş vererek Türkiye'ye saldırttı.
Sonra Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde bomba patlattılar.
Ardından bir uçağımızı düşürdüler.
Sınırlarımızın içine kurşun attılar, top mermisi attılar.
En son atılan bir topla 2'si kadın 3'ü çocuk 5 vatandaşımız öldü.
İlk top mermisi atıldığı gün Başbakan Erdoğan Genelkurmay başkanına emir veriyor: " Anında cevap verin, siyasi sorumluluk hükümete ait, ayrıca saldırı olursa bizden emir beklemeyin, vurun!"
Başbakan Erdoğan'ın AK Parti'nin 4. Büyük Kongresi'nde siyasi referanslarını Gazi Mustafa Kemal, Menderes, Özal'a bağlaması tesadüf değil herhalde.